Baltık'ın incisi: Vilnius

Baltık ülkesi Litvanya’nın başkenti Vilnius, sizi Ortaçağ’a götürüyor. Gotik, barok binalar, dar sokaklar, sükunet ve her yerde huzur. Dünya mirası listesinde de yer alan şehrin eski bölümü size tarih şöleni vaat ediyor. Alışveriş, gece hayatı ve yemekler de sizi fazlasıyla memnun edecek.

Hanife Baş

Gotik, barok tarzında binalar, dik çatılar, dar sokaklar… Sanki Ortaçağ’da yaşıyormuş hissine kapılıyorum. Az önce yağan yağmurun bıraktığı huzur duygusu ve temizlik hissi de çabası…

Litvanya’nın başkenti Vilnius’tayım. Uzun zamandır merak ettiğim şehre nihayet gitme fırsatını buluyorum. THY’yle 2.5 saatlik uçuş sonrasında hayalini kurduğum şehirdeyim sonunda. Avrupa Birliği üyesi oldukları için Schengen vizesi almak gerekiyor. Ancak henüz Euro’ya geçmiş değiller. Ülkeyle aramızda saat farkının olmaması da önemli bir avantaj.

Şehir tüm gizemi ve zarafetiyle karşımda. Her yer tertemiz, düzenli ve yeşil. Sessizlik ve huzur akıyor her yandan. İçim sükunete eriyor adeta. İstanbul’un keşmekeşi ve karmaşasına inat olabildiğince huzur. Devamlı mücadelenin verdiği yılgınlıkla ‘ömrümün geri kalanını burada geçirebilirim’ diye düşünmeden edemiyorum.

Litvanya, 3.5 milyonluk bir şehir. Başkenti Vilnius’un nüfusu ise 600 bin. Her haliyle bir Baltık şehri. Bir nehir şehri ikiye bölüyor. Adının Neris olduğunu öğreniyorum. Her yerde olduğu gibi eski ve yeni şehir ayrımı var. Eski şehir, nehrin sol tarafına olanca ihtişamıyla yayılmış durumda. Ortaçağ’daki haliyle korunmuş bu bölge, sizi kendine aşık edecek türden.  Nehrin sağ tarafı ise yüksek binalar ve alışveriş merkezleriyle dolu. Bu kısım çok da ilgimi çekmiyor.

DÜNYA MİRASI LİSTESİNDE

Zaten eski şehir, 1994’de dünya mirası listesine alınmış. Dünyanın da en eski barok şehri ilan edilmiş. Bu bölgede pek çok katedral, pek çok barok bina örneği var. Turistlerin de uğrak noktası. Vilnius, Baltık bölgesinin en büyük şehri. Kuruluş tarihi 1323 yılına dayanıyor. Dile kolay binlerce yıl kim bilir nelere tanıklık etmiş. Hayat çok yavaş akıyor. Aslında bu da hoşuma gitmiyor değil. İnanılmaz geliyor. Küçük olması nedeniyle şehrin tarihi ve turistik yerleri bir günde gezilebilecek durumda. Katedral Meydanı, Gediminas Kulesi ve Heykeli, kiliseler ve daha pek çok eser keşfedilmeyi bekliyor.

Gediminas Kulesi’yle başlıyoruz. Kırmızı renkli tuğlalarıyla kendini hemen fark ettiriyor. Kenti bu kaleden izlemek paha biçilmez. Seyir terasından Vilnius’a bir de tepeden bakıyoruz.

Şehrin simgelerinden Üç Haçlar Tepesi de her yerden görülebiliyor. Bu haçlar ülke için Hristiyanlığın önemini temsil ediyor. Bu arada Litvanya, Avrupa’da en son Hristiyan olan ülkelerden biri. Aziz Stanislav ve Vladislav’a adanmış Vilnius Katedrali de görülmeye değer.1251 yılında yapıldı ama 1387’de gotik tarza çevrildi. Daha sonra barok tarzda eklemeler yapıldı. Pek çok mimari unsuru bir arada sunuyor. Katedralin ihtişamına yaraşır büyük meydanında bir süre dinleniyoruz. Bir kere daha dışarıdan ağzım açık inceliyorum.

Vilnius şehir meydanı da görülmeye değer. 15’inci yüzyıldan beri halk için şehrin kalbi konumunda olmuş. Şehirde ilk kez bir kalabalığa rastlıyoruz. İnsan yoğunluğu şaşırtıyor. Meydanın çevresinde bir kafede bir şeyler içerek tarihi şöleni iyice içimize sindiriyoruz.

HEM TARİH HEM ALIŞVERİŞ

Vilnius’un en hareketli caddeleri de Pilies ve Didzioji, hem tarih hem de alışveriş diyorsanız tam size göre. Buradaki binalar, mimari ve tasarım da hayranlık uyandırıcı. Restoranlar, barlar ve hediyelik eşya dükkanları. Biz de ülkeyi anımsatacak hediyelik eşyaları almayı ihmal etmiyoruz. Diğer Baltık ülkeleri gibi burada da amber ürünleri ve takıları ünlü. Pek çok hediyelik eşyası da var. Amber atölyelerini gezmek de tura renk katıyor. Diğer bir ünlü cadde olan Auros Vartu’da da yürüyüş yapıyoruz. Şehrin önemli yürüyüş noktaları arasında.

Kuzeyin incisi Vilnius’ta sizi gülümsetecek ve düşündürecek keşifler de yapabilirsiniz. Bunlardan biri sembolik bir cumhuriyet olan Ujupis. Nehrin bir yakasındaki bu bohem alanın kendi cumhurbaşkanı, kendi askeri ve parası var. 41 maddelik anayasası bile bulunuyor. 1997 yılında sanatçılar tarafından kurulmuş.

Diğer bir gelenek ise dilek tutma ritüeli. Nehir boyunca evlenenlerin evliliklerini ya da sevgililerin sevgilerini sağlama almak için asma kilitlere isimlerini yazıp astıkları yerler sizi gülümsetecek. Kilidin anahtarını da nehre atıyorlar. Her yer kilitle dolmuş adeta. Bu gelenek köprüleri de bir hayli ilginç hale getirmiş. Biz kilidimizi asmayı ihmal etmiyoruz. Kısa ve güzel bir Vilnius turu biterken kalbimi Baltık’ın bu şirin şehrinde bırakarak dönüşe hazırlanıyorum.

 

********************

KARAY TÜRKLERİNİN MERKEZİ

Litvanya turumuzda pek çok insanın yaptığı gibi bir günümüzü Vilnius’a yakın Trakai kasabasına ayırıyoruz. Başkentten yarım saatte ulaşılabiliyor. Museviliği seçmiş Karay Türklerinin yerleşim yeri olması nedeniyle de ilgimizi çekiyor. Gölün ortasındaki bir ada üzerine yapılan kalesi kendinizi bir masalda hissetmenizi sağlıyor.

Bir dük için 14’üncü yüzyılda yazlık saray olarak inşa edilmiş. Dükü korumak için de Kırım’dan Türkler buraya getirilmiş. Karaylar günümüzde sadece 300 kişilik bir topluluk kalmışlar. Bu muhteşem doğa ve tarihi iyice yaşamak için adanın ve kalenin etrafındaki tekne turlarından birine de katılmayı ihmal etmiyoruz.

 

***************

LİTVANYA’DA NE YEMELİ?

Yeni bir ülkeye gidilir de yerel yemekler denenmez mi?  Biraz damak tadımıza farklı gelseler de yerel yemekleri denemeyi ihmal etmiyoruz. En ünlü yemekleri Cepelinai. Patatesin içine konulan et ve peynirden oluşuyor. Saltibarsciai ise çorbaları.

Kefir, salatalık ve pancar turşusu ile hazırlanan bir tür soğuk çorba. Kıbın da Karay Türklerine ait. Etli poğaçaya benziyor. Bunlar dışında patates, lahana, mantar ve balık ağırlıklı birçok yemekleri var. İçkide de tabii ki votka kültürü çok gelişmiş. Envai çeşit votkalarını denemeden dönmek olmaz.

 

 

 

Bunlar da ilgini çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir