Bir millet, iki devlet!

Turkmenistan1

Orta Asya’da çöl ortasında adeta bir vaha, Türkmenistan… Türklerin ata yurdu. Dilimiz ve kökenimiz bir olduğu için bize çok yakınlar. Başkent Aşkabat’ta dolaşırken her konuştuğunuz Türkmen’den ‘bir millet, iki devletiz’ sözünü sıkça duyuyorsunuz…

Mermer kaplı bembeyaz binalar, düzenli sokaklar, geniş yollar, pırıl pırıl parklar ve sessizlik… Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’taki otelimize doğru giderken gördüğüm sokaklar beni şaşırtıyor. Etrafta çok az insan var. Klasik bir Orta Asya şehri beklentim boşa çıkıyor. Geleneksel giysileri içinde, hafif çekik gözlü insanların olduğu tarihi yapılarla süslü bir şehri bir an önce görmeyi umuyorum. Neyse ki şehir merkezinin burası olmadığını öğrenmek içime su serpiyor. Sonradan yaratılan yeni şehirde dolaşıyoruz. Asıl halkın yaşadığı şehir merkezi ise başka bir tarafta.

Aşkabat’ın yeni yüzü, 2006’da vefat eden ilginç kişiliğiyle tanınan Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov’un eseri. Hayal ettiği ve beğendiği Rusya’daki Saint Petersburg tarzında bir şehir yaratmak istemiş. Çoğunu Türkiye’den getirttiği mermerlerle ve Türk müteahhitlerle yeni bir şehir yaratmak için bir hayli uğraşmış. Ama binaların çoğunun boş olması şaşırtıcı. Binalar ve çevreleri her ne kadar güzel ve düzenli olsa da insan ve ruh eksikliği göze çarpıyor. Neden böyle bırakıldığını da merak ediyoruz. Türkmenbaşı’nın halen her yerde heykelleri bulunuyor. Sovyetler Birliği’nden özgürlüğünü kazanan ülkenin ikinci başkanı ise Gurbanguli Berdimuhammedov. O da şehirde kendi etkisini göstermeye başlamış bile.

DOĞALGAZ ZENGİNİ

Türkmenlerin Türkiye’ye yakınlıklarını da bizzat yaşamaktan mutlu oluyorum. Konuştuğumuz Türkmenlerin hepsi sözbirliği etmişçesine ‘bir millet, iki devletiz’ diyorlar. Hepsi de sıcak ve ilgili. Biraz dilde sorun yaşanabiliyor. Türkmenler daha saf bir Türkçe kullanıyor. Bazı kelimeleri anlamayabiliyorsunuz. Ama yüzde altmışa varan oranlarda ortak bir dilde buluşmak mümkün.

Ülke, Sovyetler’den bağımsızlığını 1991’de kazanmış. O yıldan beri ise hızlı bir kalkınma atılımına girmiş. Doğalgaz zengini ülkede kalkınma için sermaye de var. Şehir merkezinin eski Sovyet tarzı binalarıyla yeni şehrin mermer kaplı binaları birbirine tezat oluşturmuyor değil. Ülkede nüfusu 6 milyona yakın bunun bir milyonu başkentte yaşıyor. Türkmenistan’ın yüzde 90’ının da çölle kaplı olduğunu öğreniyoruz. Karakum Çölü, ülkenin kaderini belirlemiş adeta.

Doğalgaz zenginliği verirken, tarım da ise cimri davranmış. Topraklarının yüzde 3.5’i tarım alanı, yüzde 17’si otlak, geriye kalanı ise çöl.
Çölle uyuşan kuru bir iklime sahip, Aşkabat. Her daim üşüyen biri olarak burada da üşüyorum ama nem oranı düşük olduğu için soğuk o kadar hissedilmiyor. Şehri biraz daha dolaştıkça ülkedeki doğalgaz zenginliğinin halka yansıtılmadığı da apaçık gözler önüne seriliyor. Beyaz binaların olduğu yapay cennetin aksine halkın yaşadığı kesim bir hayli fakir. Tek katlı, bakımsız binalar göze çarpıyor. Zaten yeni yapılan bölgede halkın oturamadığını öğreniyoruz. Ancak bakanlar, memurlar ya da askerler buradan krediyle ev alabiliyormuş.

Ülkedeki yönetim şekli Cumhuriyet gibi görünse de tek kişiye dayalı farklı bir rejim var. Zaten petrol ve doğalgazı bol olan ülkede demokrasi aramak da mantıksız geliyor.
Şehirde ilginç uygulamalar da var. Taksi yok, bütün arabalar taksi gibi kullanılabiliyor. Caddede giden bir araca el ettiğinizde sizi almak zorunda. Gece bir saatten sonra sokağa çıkmak yasak… Ülkede bunun gibi değişik uygulamalar Türkmenbaşı döneminden beri devam ediyor.

AT VE HALI ÇOK ÖNEMLİ

Şehirdeki ilk günümüz çevreyi ve halkın yaşamını öğrenmekle geçerken ikinci günümüzü müze ve anıtlara ayırıyoruz. Halı ve atla anılan bir ülke, Türkmenistan. Her ikisi de ülke için çok değerli. Atçılık ve Halı Bakanlığı olduğunu duyduğumuzda buna şaşırmıyoruz. Türkmen halıları ve atları çok meşhur. Ama satın alması da bir o kadar zor. Ülke dışına çıkarmak için çok fazla bürokratik zorluk var. Milli Halı Müzesi ve Güzel Sanatlar Müzesi ilk hedefimiz oluyor. Halılara ilmek ilmek dokunan desenler, renkler, hayatlar görülmeye değer. Türkmen halısı kesinlikle ününü hak ediyor diye düşünmeden edemiyorum.

Tarih ve Etnografya müzeleri, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Cumhuriyet Meydanı ve milli park görülmesi gereken yerlerden. Tarihe ve sanata doyuyoruz. Tabii ki şehrin ünlü pazarına da gitmemek olmaz. Rehberimizden şehre yarım saat uzaklıkta olduğunu duyar duymaz grup olarak hemfikir şekilde Çöl Pazarı’nın yolunu tutuyoruz. Haftanın dört günü ülkenin dört tarafından satıcılar bir araya geliyor. Otantik Türkmen giysileri, kalpaklar, kaftanlar, örtüler, halılar, takılar her şeyi bulmak mümkün. Uçsuz bucaksız çöl ve envai çeşit eşya yan yana. Hediyelik eşya satın almadan olmaz tabii ki.. Ama karanlığın çöküşü bize dönüş yolunu hatırlatıyor. Aşkabat’taki son gecemizi geçirip bavul toplamak için dönüşe hazırlanıyoruz. Arapça ve Farsça’da ‘aşk şehri’ anlamına gelen Aşkabat’ı güzel anılarla geride bırakıyorum.

********************

MUTFAĞINDA TANIDIK LEZZETLER

Şehirde kaldığımız üç güne yakın sürede yemek konusunda hiç zorluk çekmiyoruz. Özellikle et ve hamur işi sevenler için şahane ve tanıdık yemekleri var. Mantı, mantı böreği, pilav…

Hele etli Türkmen pilavını yemeden ülkeden dönmemek lazım. Ekmek ve pideleri de harika ve damak tadımıza çok uygun. Ben yeme şansı bulamasam da deve eti ve sütü bolca kullanıyorlar. Mutfakları, ete ve sebzeye dayanıyor. Ülkede pirinç de çok tüketiliyor. Pilavları çok meşhur. Kesinlikle de bu ününü hak ediyor. Ekmekleri de çok çeşitli. Ekmeğin, sütlüsü, yumurtalısı, yağlısı gibi her türü var.

 

TÜRKMENİSTAN

Başkenti: Aşkabat
Para birimi: Türkmenistan Manatı
Nüfusu: 6 milyon
Resmi dili: Türkmence
Yönetim şekli: Başkanlık sistemi, Cumhuriyet
Komşuları: Kazakistan, Özbekistan, Afganistan, İran

Bunlar da ilgini çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir