İnkaların izinde…
Peru ve antik İnka şehri Machu Picchu… Sonunda hayalimdeki seyahati gerçekleştiriyorum. Paha biçilemez bir deneyim. Antik şehir Machu Picchu, adeta bir peri masalı gibi. Dağların zirvesinde 500 yıl önceden kalan bir İnka mirası. Nazca çizgileri, Amazonlar, yerli insanlar, macera, adrenalin ve daha fazlası. Peru’ya buyurun…
Hanife Baş
İnkalar, Machu Picchu, Amazon’da vahşi hayat, Nazca çizgileri, lamalar, rengarenk kuşlar, timsahlar, tarantulalar, pisco sour içkisi, koka yaprağı… Peru seyahatime az bir zaman kala ülkenin bütün öne çıkan turistik noktaları aklımdan bir bir geçiyor. Hepsini ama hepsini görmek ve denemek isteğindeyim…
Hayalimdeki ülke Peru ve özellikle antik İnka şehri Machu Picchu. ‘Maçu Piçu’ diye okunan ve ‘seyyahların hac yeri’ olarak adlandırılan antik şehre gitme fikri bile beni heyecanlandırmaya yetiyor. Tarihi öneminden mi, isminin mistikliğinden mi, İnkalarla özdeşlemesinden mi ne bilmiyorum ama bu tarihi şehir beni her zaman cezbetmeyi başardı.
Nihayet bir tatilimde bu fırsatı yakalıyorum. Machu Picchu, dünyanın yedi harikasından biri. Unesco Dünya Mirası Listesi’nde… Bugüne kadar çok iyi korunarak gelmiş. Yani merakım ve heyecanım boşuna değil…
And Dağları’nın bir dağının zirvesinde 2 bin 360 metre yükseklikte kurulmuş. Peru’nun Cusco şehrine 88 km uzaklıkta. İnkalı bir hükümdar olan Pachacutec Yupanqui tarafından 1450’li yıllarda inşa edilmiş. İspanyol istilacılar bölgeyi işgal ettiğinde sık dağlar arasındaki bu şehri fark edememişler. Machu Picchu, 200’den fazla merdiven sistemiyle birbirine bağlı olan taş yapıdan oluşuyor. Şehrin 3 bin basamağı bugün hala iyi durumda. Tam neden kurulduğu bilinmiyor. O yıllardaki teknolojiyle bu kadar yüksekte, dağların arasında nasıl böyle bir şehir kurulabildiği de her zaman merak konusu oldu. Yüzlerce yıl kendini kötülüklerden gizleyen şehri, 1912’li yıllarda ABD’li Hiram Bingham keşfetmiş. Şehir, o gün bugündür bütün dünyanın gözbebeği.
DAĞ ZİRVESİNDE ŞEHİR
Machu Picchu, dağ zirvelerinin arasında adeta bir vaha. Yemyeşil otların bürüdüğü antik şehirde taş evler ve basamaklar. Kalıntılarda taş işçiliğinin en güzel örneklerine şahit oluyoruz. Bir kısmı yıkılmış evler, yerleşim yerleri, mezarlar, tapınaklar… Binlerce yıla meydan okuyan yollar ve çok düzenli bir şehir yaşamı. Bu kadar yüksekte, sık dağların arasında neden bu şehir? Herkes bu soruya cevap aramış ancak kimse şu ana kadar mantıklı bir açıklama bulamamış durumda. Günümüzde kabul gören tahminlerden biri bir dönem asillerin ve din adamların burada yaşadığı yönünde. Bin kişiye kadar nüfusu barındırabiliyor. İnkaların gücü azalınca buralar terk edilmiş ve şehre çıkan bütün yollar kapatılmış. Zamanla bitkilerin büyümesiyle de iyice görünmez hale gelen şehir, 500 yıl kimsenin haberi olmadan kendi halinde kalmış. Machu Picchu’da en çok ilgi uyandıran yapılar ise Intihuatana Taşı, Güneş Tapınağı ve Üç Pencereli Oda…
Taş merdivenlere oturup çevreyi izliyorum. Duman kaplı dağ zirvelerinin arasında tek hissettiğim sonsuz huzur. Her taraftan uçuruma bakan bir dağ zirvesi, bolca oksijen, bolca yeşillik ve tarihi taş kalıntılar… İnanılmaz bir yer. İnsanın hayatı boyunca görebileceği nadir yerlerden. Çok az da olsa bizdeki Sümela Manastırı’nın havası hissediliyor. Ama burası kesinlikle oradan on kat daha fazla etkileyici. Burada nasıl yaşamlar sürüldü diye düşünmeden edemiyor insan. Ama bu zirvenin insanın ömrüne ömür katacağı da kesin.. Dağın zirvesinde uçuruma doğru oturup ayaklarımı boşlukta sallandırıp karşı dağdaki sise ve bulutlara bakarken kendimi bir filmin sahnesinde hissediyorum adeta….
ZOR GEÇİT VERİYOR
Machu Picchu, ulaşımı bugün bile zor olan bir yer. İnka şehri çok zor geçit veren bir bölgede. Buraya erişim için birkaç seçenek var. Cusco şehrinden Machu Picchu dağını eteklerinde bulunan Aguas Caliente Köyü’ne bir raylı sistem hattı inşa edilmiş. Bu köyden sonra bir de otobüs yolculuğu yapmak gerekiyor. Ama isteyen bu mesafeyi yürüyerek de çıkabiliyor. Zor ve çetrefilli bir parkur olsa da küçük basamaklı patika yollarda yürümek seyahati daha zenginleştiriyor. Biz zaman darlığından raylı sistem ve otobüsü tercih ediyoruz. Kolayına kaçtık biraz ve de en pahalı olanına. Tren zor ve yamaçlı yollardan ilerliyor. Çevrede ise halkın geniş bir kesiminin yaşadığı gecekondular. Ama yol boyunca manzara gerçekten müthiş. Bu yolla zirveye çıkmanın maliyeti bir hayli yüksek. Buna da üzülmüyorum kesinlikle verdiğim paranın her kuruşuna değiyor.
Başka bir seçenek de bu antik şehre otantik yoldan ulaşmak. Bu da birkaç günlük yürüyüş gerektiriyor. Urubamba Nehri’nin yüksek geçitlerinden İnka Yolu yani Camino Inca kullanılarak gidiliyor. Buna biraz daha uzun zaman gerekiyor ve de iyi yürüyüş deneyimi. Ama herkesin hemfikir olduğu şekilde bu daha maceralı bir erişim yöntemi. Bir dahaki sefere kesinlikle bu yolu kullanacağım.
Machu Picchu gerçekten merak ettiğim kadar varmış. Sonsuz bir huzur içinde Cusco şehrine geri dönüyoruz. Cusco da güzellikleri ve mistikliği açısından yabana atılmayacak bir şehir. Oradan da bahsetmeden olmaz. Şehri gördüğüm andan itibaren çok seviyorum. Eski çağda yaşamını sürdüren bir havası var. Tarihi yapılar, geleneksel giysiler içindeki insanlar, taşlı sokaklar, gülümseyen teyzeler… Sevilmeyecek gibi değil zaten. Orta Peru’daki şehir İnkalardan iz taşıyor. Machu Picchu’ya giderken bir çıkış noktası olması Cusco’yu dünyanın ünlü şehirleri arasına sokmuş.
ESRARENGİZ ÇİZGİLER
Bir sonraki hedefimiz ise ünlü Nazca çizgileri… Nazca Çölü’nde yere çizilmiş, kilometrelerce uzunlukta olan çizgiler. Çizgilerin olduğu zemin çakıllarla kaplı. Düz, üçgen, sarmal, kuş, maymun, köpek gibi biçimler çok büyük olduğu için yerden bakıldığında anlaşılmıyor. Çok yüksekten bakılınca görülüyorlar. Bu çizgiler1926’da keşfedilmiş. Kimin ne zaman çizdiği bilinmiyor. İnka uygarlığı kadar eski olduklarına kesin gözüyle bakılıyor. Bazı uzmanlar gökbilim ve astroloji ile ilgili olduğu, bazıları doğa ayinlerinin bir parçası olduğunu ileri sürüyor. Bu çizgilerin yüksekten bakılmaksızın bu kadar düzgün çizilmeleri de imkansız gibi. Üç kişilik pır pır uçakla 30 dakikalık uçuşla çizgileri yüksekten görme şansı buluyoruz. Binlerce yıl önceden gelen bu gizemi ben de çözemedim. Günümüz teknolojisiyle bile bunları yapmak zorken. Bir kesimin görüşü gibi ‘uzaylılar mı çizdi’ diye de düşünmeden edemedim… Peru’ya gelip Amazonları görmemek olmaz. Kısa bir Amazon turuna da çıkıyoruz. Envai çeşit kuş, devasa ve zehirli ağaçların bulunduğu vahşi doğayı bir gün de olsa görme şansı yakalıyoruz…
LİMA’YA HIZLI BAKIŞ
Efsanevi Peru seyahatinde dönüşe az bir zaman kala başkent Lima’dayız. Zaten buradan geri döneceğiz. Lima’yı gezmeyi en sona bıraktık. Ülkenin başkenti Lima, sıradan ülke başkentleri gibi. Bir yanda plazalar diğer yanda tarihi mekanlar. Rimac Nehri üzerinde kurulu olan şehir, ülkenin bilim, sanayi ve siyaset merkezi. Krallar Şehri olarak da biliniyor. Çok göç çeken Lima’da yoksulluk da kendini gösteriyor. Koloniyal dönemden kalan mimarisi hayranlık uyandırıcı. En önemli meydanlarından Plaza San Martin, Plaza de Mayor gibi yerleri geziyoruz. Katedral, belediye sarayı, devlet başkanlığı sarayını görüyoruz. İnkaların tarihi hakkında bilgi veren Arkeoloji Müzesi de gezmeye değer. Müzenin ardından ise en canlı bölgesindeyiz yani Miraflores. Şehrin en popüler bölgesi burası. İnsan kalabalığı ve hayat burada akıyor. Ünlü Aşıklar Parkı da burada. Ortada öpüşen bir çiftin heykeli var. Okyanusu gören manzarası da şahane. Miraflores; restoran, kulüp, alışveriş merkezi açısında da çeşitlilik sunuyor. Alpaka yünü ve ülkeye ait otantik hediyelikler satın alıyoruz. Kafelerden birinde soluklanıyoruz. Hızlı geçen bir haftaya ne kadar çok şey ve yer sığdırdığımıza inanamıyorum. Geri dönüşe bir gece kala, zaman çok yavaş aksın istiyorum…
PERU
* Güney Amerika’nın batısında yer alıyor. Kuzeyde Ekvador ve Kolombiya, doğuda Brezilya, güneydoğuda Bolivya, güneyde Şili ve batıda Büyük Okyanus’la çevrili.
* Latin Amerika’nın üçüncü büyük ülkesi. 29.5 milyon nüfusu var. Nüfusun yüzde 15’ini beyazlar oluşturuyor.
* Halkın yaklaşık yüzde 54′ü fakirlik seviyesinin altında. Ama başarılı eğitim sistemi sayesinde okuma yazma oranı yüzde 92’lerde.
* 1533 yılındaki İspanyol işgaline kadar İnka İmparatorluğu’nun merkezi Peru’ydu.
* Latin Amerika’nın en büyük altın, kalay ve kurşun üreticisi.
* Doğal felaketler konusunda şanssız bir yer. Depremden yanardağ patlamalarına, sellerden, toprak kaymalarına her türlü felaketin görülme sıklığı oldukça yüksek.
* Dünyanın en büyük ikinci nehri olan Amazon, Peru’dan Nevado Mismi Dağı’nın eteklerinden kaynak alıyor.
* Dünyanın en yüksek kum tepesi Nazca yakınlarında bulunan 1176 metre yüksekliğindeki Cerro Blanco.
* Peru patatesin, domatesin ve avokadonun anavatanı. 4 bin çeşit patates türü bulunuyor.
* Bir ülkedeki en fazla kuş çeşidi bin 701’le Peru’da.
EN ÜNLÜ YEMEĞİ ‘CEVICHE’
Peru fakir bir ülke olsa da mutfağı bir hayli zengin. Kayıtlara girmiş 468 adet yerel yemek çeşidi var. En ünlü yemeği ‘ceviche’. Limonla marine edilen bir çiğ balık yemeği. Ahtapottan yapılan ceviche de yaygın. Üzerine ince ve uzun kıyılmış kuru soğanla servis ediliyor. İçinde acı biber halkaları da var. Acısız ve soğansız olanları da bulunuyor. Ülkede çok fazla hijyen aramadan her türlü deniz ürününü çok uygun fiyatlara yiyebiliyorsunuz. Peru mutfağında Kolombiya, İspanyol ve Arap mutfaklarıyla Çinlilerin etkisi görülüyor. Ördekli pilav olan Arroz con Pato’su da meşhur. En meşhur içkisi bir çeşit brendi olan Pisco. Chicha Morada ve Inca Kola’sı da var.
Son Yorumlar