San Francisco sokakları!
ABD’nin Kaliforniya eyaletinin en güzel şehirlerinden, San Francisco… Bir yanında Okyanus, bir yanında körfez. Amerika’da kendimi ait hissettiğim sıcak şehirlerinden biri. Bu şehrin sokakları, sahilleri, meydanları ve köprüsü meşhur. Yokuşlu sokaklarını arşınlamak, köprüden şehre bakmak, Union Square ve Fisherman Wharf bölgesinde dolaşmak mutlaka yapılması gerekenlerden. Bir de Napa ve Sonoma Vadisi’nde şarap tadımına katılmak… İşte San Francisco turu.
Hanife BAŞ
Her sokağı aşağıya doğru inen bir yokuşla karşılıyor sizi. Tramvayla aşağıya doğru inerken yolun heyecanıyla adeta çocukluğuma dönüyorum. Bu şehrin en güzel yanlarından biri sokakları, sahilleri, meydanları ve köprüsü… Evet, San Francisco’dan bahsediyorum. ABD’nin Kaliforniya eyaletine bağlı bir rüya şehir. Bir yanında okyanus bir yandan Akdeniz iklimi esintisi. Amerika’da kendimi ait hissettiğim sıcak şehirlerden biri. Bir edebiyatsever olarak Mark Twain ve Jack London’un da 20.yüzyılda yaşadığı bu şehri gerçekten her haliyle keşfetmek istiyorum.
YOKUŞLARLA DOLU
San Francisco’yla ilgili anılarım hep Amerikan filmlerinden kalma. Polis arabaları şehrin inişli çıkışlı yokuşlu sokaklarında suçluları kovalar… Kaliforniya eyaletinin kuzeyinde San Francisco Körfezi Bölgesi’nde yer alan en önemli kültürel ve finansal merkezlerinden biri. Şehir, San Francisco Yarımadası’nın kuzeyine kurulmuş. Batısında Büyük Okyanus, kuzey ve doğusunda ise San Francisco Körfezi var. Pek çok tepe üzerine kurulu şehir İstanbul’un Amerika’daki kardeşi olarak da anılıyor. Şehrin tarihi hikayesi ise şöyle: “1776 yılında kurulmuş. İspanyollar 18. yüzyılda burayı keşfetmiş. 19.yüzyılda Kaliforniya’da başlayan altına hücum döneminde bir anda zenginleşmiş ve büyümüş. Bu zenginleşmeyle Batı kıyısının en gelişmiş şehri olmuş ancak 1906 yılındaki depreme kadar. Depremle büyük bir yıkıma uğramış ancak sonra tekrar hızla kurulmuştur…”
San Francisco’ya, Türkiye’den 14 saatlik direkt uçuşla gidilebiliyor. O kadar saat nasıl uçakta kalacağım derken yol göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor. En uzun direkt uçuşlarımdan biri oluyor. Ama o da ne havalimanından geçişte bir sürpriz bekliyor bizi. Donald Trump’un göçmenlere karşı politikaları yüzünden havalimanından şehre giriş için üç saatlik bekleme kuyruğu. O kadar uçuşun üzerine sinirim bozulsa da göreceğimiz yeni yerleri hayal ederek mutlu olmaya çalışıyorum. Son dönemde havalimanının böyle olduğunu öğreniyoruz… Pek çok kişi yok yere saatlerini pasaport kuyruğunda harcıyor maalesef.
Ancak kahvemizi içince biraz da olsun kendimize geliyoruz. Saat farkıyla koca bir gün halen önümüzde duruyor. 40 dakikada merkezdeki otelimize varıyoruz. Yol boyunca Victorya tarzı renkli cepheli evleri büyük bir keyifle seyre dalıyorum. Bir yanda deniz, bir yanda tarihi evler ve diğer yandan tramvay. Hemen fotoğraf makineme sarılıyorum, bu anı ölümsüzleştirmek adına. Otelimiz merkeze çok yakın. Önünden tramvay geçiyor. Ünlü Union Square’e 10 dakika yürüme mesafesinde. Yokuşların inişi güzel olsa da çıkışında bir hayli zorlanıyorum. Zaten San Francisco’da Union Square ve Fisherman Wharf bölgesinde kalırsanız ulaşım açısından rahat edersiniz.
ŞEHRİN KALBİ BURADA ATIYOR
Union Square ve çevresi şehrin kalbi. Market Street başta olmak üzere birçok cadde alışveriş için uygun. Bütün uluslararası markaları bulabilirsiniz. Ama San Francisco’da yaşam çevre şehirlerine göre ise bir hayli pahalı. Buradaki daire ve bina kiraları çok pahalı olduğu için genelde çevresinde yerleşim tercih ediliyormuş…
Kaliforniya eyaletini hep Akdeniz iklimine yakınlığı ve sıcaklığıyla sevmişimdir. Ancak şubat ayında güzelim güneşin dondurucu soğukla birleşmesi hiç hoşuma gitmiyor. Günlük güneşlik havada çok fena ısıran soğuk. Zaten buradan yetişen ünlü yazar Mark Twain’in ‘Hayatımın en soğuk kışı, San Francisco’da bir yaz gecesiydi’ deyişi ünlüymüş. Bir de şubatta bu şehri gezdiğinizi düşünün… Twain’in sözüne sonuna kadar hak veriyorum. Zaten San Francisco’da hava güneşliyken birden sis bastırabiliyor, yağmur yağabiliyormuş. Bu nedenle sisler şehri diye de anılıyor. Yani anlayacağınız havası her haliyle değişken. Etrafta gördüğüm evsizlere de şaşkınlıkla bakıyorum. Bu soğuk havada sokaktalar. Ve bu şehirdeki kadar evsizi Amerika’nın ne başka eyaletinde ne de başka şehrinde gördüm.
Diğer yandan şehrin çok sıcak sizi kendine çeken bir enerjisi var. Şehir merkezinde dolaşıp, tramvaya biniyoruz. Gün ışığı kaybolmaya yüz tutup kendini ağır ağır çekse de güzel fotoğraflar çekmeyi başarıyoruz. Etrafta biraz dolanıp akşam yemeği için hazırlanmak üzere otele yollanıyoruz. Akşam yemeğimiz bir Brezilya restoranında. San Francisco, her ülkeden göçmenin yer aldığı çok kültürlü bir şehir. Burada her tür mutfağı bulabilirsiniz. Restoranda ete doyuyoruz. İlk günün yorgunluğuyla uykuya dalma vakti geliyor.
İkinci gün şehirdeki rotamız, Fisherman’s Wharf bölgesi oluyor. Gözde turistik destinasyonlardan. Buranın da en gözde yeri Pier 39. Sıra sıra hediyelik eşya dükkanları, restoranlar, parklar… Çok eğlenceli vakit geçiriyoruz. Denizden su üzerindeki tahtaların üzerine çıkmış deniz aslanları da izlemeye değer.
GOLDEN GATE’İ GÖRMEDEN OLMAZ
Evet, bu kez istikametimiz ünlü köprü yani Golden Gate. Zaten şehrin simgesi. Bu şehre gelip köprüyü görmeden giden şehri gördüm dememeli. Adı itibariyle altın renginde değil tam aksine kırmızı. Ama duruşu ve yapılışıyla çok ihtişamlı. Zaten dünyanın en çok fotoğrafı çekilen köprüsü unvanı varmış. Şehre gelenlerin yaptığı en güzel etkinliklerden biri de Fisherman Wharf’tan bisiklet kiralayıp köprüyü bisikletle geçip şehrin daha ileri kısımlarına gitmek. Bisikletlilere heves ederek baksak da biz köprüyü yürüyerek geçiyoruz. Yürüme yeri de var. Rehberimizden köprünün tarihini dinliyoruz.
Golden Gate Boğazı üzerinde bir asma köprü. Şu anda, dünyadaki en uzun yedinci asma köprüsü. Köprü uzunluğu 2.73 km, ayaklar arasındaki uzaklık 1.28 km, yüksekliği 235 metreyi bulur. Taşıt trafiği için altı şeridi var. Körfeze köprü yapılması fikri 1872 yılına dayanıyor. Köprünün inşası 1933-1937 tarihleri arasında baş mühendis Josef B. Strauss’un yönetiminde gerçekleştirildi. İşsizliğin yaygın olduğu bir dönemde 35 milyon dolara inşa edilmiş. Köprü ismini San Francisco körfezine açılan Golden Gate boğazından alıyor. Bu ismi 1846 yılında Kaliforniya’daki altına hücum zamanında Kaptan John Fremont’un verdiği, kaptanın İstanbul’daki Golden Horn (Altın Boynuz) diye adlandırılan Haliç’i hatırlattığı için böyle isimlendirdiği de söyleniyor. Köprünün sonuna varınca fotoğraf çekme noktasında sıramızı bekleyerek bu anı ölümsüzleştiriyoruz…
ÜNLÜ ALCATRAZ ADASI
San Francisco aynı zamanda ilginç bir adanın da ev sahibi. Alcatraz adası da burada. Uzun bir süre hapishane olarak kullanılmış. Meşhur kaçmanın imkansız olduğu hapishane. Hemen aklıma izlediğim Alcatraz Kuşçusu filmi geliyor. Bu adanın hapishane işlevi 1965’de sona ermiş. Bu tarihten sonra ise turistik amaçlı kullanılıyor. Bu adaya ve hapishaneye turlar var ancak bizim programımız uymadığı için bir dahaki sefere diyoruz. Ayrıca şehirde gezilebilecek başka yerler de var. Çin Mahallesi, İtalyan Mahallesi, Alamo Meydanı, Lombard Street bunlar arasında. İki gün şehri doyasıya yaşıyoruz. Üçüncü günümüzü ise Sonoma Vadisi’ne ayıracağız….
SONOMA VADİSİ’NİN NEFİS ŞARAPLARI
Kaliforniya’nın şarap vadileri Napa ve Sonoma. San Francisco’ya gelenlerin mutlaka zaman ayırıp gittikleri bir lokasyon. Otelimizden check out yapıp valizlerimizle beraber tur otobüsümüze biniyoruz. Yol iki saate yakın sürecek. Bir hayli uzun ama güzel şaraplar için çekmeye değer. Kaliforniya şaraplarını doğuş yeri. Yol boyunca doğaya ve doğal güzelliklere doyuyoruz. Bu bölgede pek çok şarap üretim çiftliği var. Bunlardan Benziger’i tercih ettik. Göz alabildiğine uzanan üzüm bağları, doğa ve şarap tadım aktiviteleri. Envai çeşitteki şaraplarının hepsinin tadına bakıyoruz. Turistik hale gelen çiftlik turunu da yapıyoruz. Enfes şaraplar eşliğinde yediğimiz öğlen yemeğinin ardından havalimanı için geri dönüşe hazırlanıyoruz. San Francisco ve Sonoma Vadisi’nden güzel anılar eşliğinde dönüşe hazırlanıyoruz.
SAN FRANCİSCO’DA NE YENİR?
Okyanusa kıyısı olduğu için deniz ürünleri çok gözde. Göçmen ve kozmopolit bir nüfusa sahip. ABD’nin diğer eyalet ve şehirlerinde olduğu gibi her ülkenin mutfağını bulabilirsiniz. Meksika, İtalyan mutfağı, hamburger tarzı her şey var. Fisherman’s Wharf bölgesinde deniz ürünleri üzerine pek çok restoran bulunuyor. Biz bir akşam yemeğimizi burada yiyoruz. Gayet de memnun kalıyoruz. Steak, ızgara, hamburger, yengeç, ıstakoz, pizza… Her zevke hitap eden yemekleri 5 bine varan restoranında sunuyor.
Son Yorumlar