Yükselen Çin’in yükselen şehri

 Çin’in en gelişmiş ve modern şehirlerinden biri,  Şangay. Kalabalığı, gökdelenleri, gelişmişliği ve  diğer sunduklarıyla bir batı şehrini aratmayacaklar  özellikte. Her an çevrenizi çekik gözlü, utangaç  insanlar ve anlamadığınız üçgenimsi yazılarla çevrili  bulmanız olası. Yuyuan Garden, Pudong, Nanjing  Caddesi, The Bund, Huangpu Nehri, Xintiandi ve  Oriental Pearl TV kulesi şehirde mutlaka görülmesi  gereken yerlerden. İşte Şangay rehberi…

Hanife BAŞ

Devasa gökdelenler, en lüks markaların bulunduğu sıra sıra alışveriş merkezleri, asfaltı yeni ve tertemiz yollar… Bir an ‘neredeyim’ diye düşünmeden edemiyorum. ‘New York’a mı geldim yanlışlıkla’ derken, Şangay’ın (Shangai) gerçek yüzüyle tanışıyorum. Batıdaki şehirleri aratmayacak özelliklerde bir gelişmişlik bulmak sürpriz oluyor. Evet, Çin’in liman ve iş şehri Şangay’dayım.

Milyarlık Çin’de 19 milyonluk nüfusuyla ticari başkent durumunda. Bir anda her yanımı Çince yazılı tabelalar ve çekik gözlü insanlarla sarılı buluyorum. Her büyük şehirdeki gibi bir yerlere yetişme telaşı ve canlılığı bir an başımı döndürüyor. İşleri için koşturan utangaç ve çekik gözlü insanları izlemeye dalıyorum bir süre. Çevrede üçgen çatılı, kırmız renkli, fenerlerle süslü eski evleri ise boşuna arıyorum. Her yanımı çeviren çelik yapılı binalar dünyadaki küreselleşmenin bir kez daha farkına varmama neden oluyor. Ama bu tarz evleri mutlaka görmek istiyorum. Eski şehre yollanıyorum. Televizyonlarda ve resimlerde gördüğüm tapınak ve evleri mutlaka bulmalıyım.

Şehrin turistik kalbi Nanjing Caddesi’ne yöneliyorum. Caddede yeni bir yer gören insanların yaşadığı çekingenlikle yürürken birden kalabalığa karışıyorum. Uzun ve büyükçe bir cadde. Trafiğe kapalı olması yürüyüşü keyifli hale getiriyor. Mağazalar, restoranlar arasında amaçsızca dolaşıyorum. Daha çok eğlence amacı taşıyan bu caddeden sonraki durağım ise Yuyuan Garden ve Bazaar oluyor. Gökdelenlerin arasında adeta kurtarılmış bir vaha gibi. Ahşap eski tarz Çin mimarisinin arasında kendime geliyorum. ‘İşte görmek istediğim asıl bu’ diyerek birbirini kesen sokaklardan oluşan bölgede turluyorum. Gökdelenlerin arasında küçük bir bölge. Eski tarz binalar ve hediyelik eşya satan dükkanlarıyla şehrin turistik kalbi. Bu yapıların da turistlere yönelik yapıldığını ve gerçekten tarihi yapı olmadığını öğreniyorum. Binaların altları hediyelik eşya, inci ve ipek satan dükkanlarla renklenmiş. Kıran kırana pazarlıkların döndüğü mağazalardan uzun pazarlıklar sonunda birkaç hatıra eşya almayı başarıyorum.

YUYUAN BAHÇELERİ DİNLENDİRİYOR

Yuyuan bahçelerine yöneliyorum. Bahçenin içinde birbirinin içine geçmiş ve her biri farklı bir yere çıkan eski binaları kaybolarak da olsa geziyorum. Çok hoş bir gölü ve yürüyüş alanları var. Envai çeşit renk ve kokudaki çiçekler dinlendirici geliyor. Fotoğraf için bol malzeme çıkıyor. Yuyuan bahçeleri 16’ıncı yüzyılda inşa edilmiş. Ming Hanedanlığı’nın dinlenmek, sessiz kalmak ve ibadet etmek için yaptırdıkları bu bahçe gerçekten dinlendirici geliyor. Yuyuan bahçelerinin hemen yanında Chenghuangmiao adlı Taoist tapınak var. Taoizmde şehir tanrısı kabul edilen Cehnghuang için kurulan bu tapınağın tarihi 15’inci yüzyıla kadar uzanıyor. Tapınağın çevresinde çeşitli dükkan ve mağazalar kurulmuş. İşlek bir merkez haline gelmiş. Biraz nehir havası almak için ise bu kez The Bund’a yöneliyorum. Huangpu Nehri’nin kıyısında bir banka atıyorum kendimi.

Kalabalığın ve itiş kakışın üzerimde bıraktığı yorgunluğu atarken, karşıdaki gökdelenleri seyre dalıyorum. Elimdeki turist kitabından Pudong Bölgesi’ne baktığımı anlıyorum. Nehrin tam karşıki yakasında. İhtişamlı gökdelenlerin eski sosyalist Çin’de bu kadar hızla ve bu kadar sayıda yapılmış olmasına şaşırıyorum. Elimdeki kitaba göre Şangay’da bin tane gökdelen varmış. Satıcılardan bir içecek kaparak molama son verirken karşı yakaya geçmeyi de ihmal etmiyorum. Pudong, şehrin ticaret merkezi. Devasa binalar, plazalar arasında adeta küçülmüş hissediyorum. Ülkenin borsasının da yanından geçiyorum. Kalabalıktan sıyrılarak kendimi alışveriş merkezlerinden birine güç bela atıyorum. Bu kadar lüks markanın yer aldığı bu merkezden kimler alışveriş yapıyor diye de merak ediyorum. Prada, Gucci ve Armani’lere bakakalıyorum adeta. Şehrin dış bölgelerindeki çamaşırların dışarı sarktığı evler ve burası arasında bir an zihnim karşılaştırma yapıyor.

Her yerdeki gelir dağılımı eşitsizliğini burada da görmek üzüntü veriyor. Nehir kıyısına tekrar kendimi atıyorum. Birkaç saat önce bulunduğum kıyıya karşıdan bakmak neşemi yerine getiriyor. Sıra sıra kafe ve restoranlar gün arasında dinlenenlerle dolup taşıyor. Hava kararmaya başlayınca ben de akşam yemeği için tavsiye edilen bölgeye geçmek için ayaklanıyorum. Metronun nasıl kullanıldığını öğrenmiş olmam çok işime yarıyor. Xintiandi bölgesindeyim bu kez. Akşam yemeği için rezervasyon yaptırdığımız restorana giderek gruptaki diğer insanlarla buluşuyorum.

Kendi başıma dolaşırken zevk alsam da yemeği grupla yiyecek olmak beni sevindiriyor. Çin yemeği deniyoruz. Yuvarlak dönen bir tablanın bulunduğu masada arkadaşları görünce yüzüm gülüyor. Selamlaşmanın ardından sohbet arasında kaselerde gelip giden envai çeşit yemeği beceriksizce hareketlerle çubuklara takarak deniyorum. Haşlanmış pirinci çubukla yemek zor geliyor. Soslar ilginç ve değişik. En çok etleri seviyorum. Ama her gelenin tadına bakmayı da ihmal etmiyorum, mideyi bozma riskini göze alarak. Çin yemekleri o kadar da farklı gelmiyor bana. Gece hayatını merak etsem de günün verdiğin yorgunlukla otele giden gruba katılıyorum. Ertesi gün için enerji toplamak gerek.

YÜKSEKTEN ŞEHİR MANZARASI

İkinci günkü programda tekne turu var. Her ne kadar o tarafları gezmiş olsam da bir de denizden göreyim diyerek Huangpu Nehri’ndeki teknede yerimi alıyorum. Birkaç saat süren turla güne başlıyoruz. Nehrin her ikisi yakasını ikinci kez bu kez farklı bir açıdan görüyorum. Tekne gezisinin ardından istikamet olarak ‘Oriental Pearl TV Tower’ı ziyareti var. Asya’nın en yüksek TV kulesi. Hızlı asansörlerle dakikalar içinde en üst kata çıkıyoruz. Yükseklik korkusuyla aşağı bakarken kötü hissetsem de gördüğüm şehir manzarasına karşı büyüleniyorum. Şehri ve nehri ayaklarımızın altına alırken, deklanşöre basarak o anları ölümsüzleştiriyoruz. Bu noktadan şehrin silüeti ve gelişmişliği bir kere daha kendini vurguluyor. Komünizmden yeni çıkmış bu ülkenin bu kadar hızlı yapılaşmasına akıl sır erdiremiyorum.

Diğer gökdelen Dünya Finans Merkezi’nden de bilet alınıp, manzara izlemek için en üst kata çıkılıyor. Kocaman şehre tepeden bakmak, kuş misali. Şangay’a gelen her turistin mutlaka yaptığı bir şey. Diğer yandan Şangay her yönüyle yeni bir şehir. Sokakları geçmişiyle ilgili çok şey anlatmıyor. Şehri ve ülkeyi tam anlamak için Şangay Müzesi’ni gezme önerisine uyuyoruz. Müzede şehrin tarihini yakından görmek çok bilgilendirici. Çin tarihindeki eski yazılar, heykeller, tarihi eserleri müzede sergileniyor. Dolaşmak birkaç saatimizi alıyor. Şangay, Çin’in doğusunda bir şehir. Yangtze Nehri’nin kenarında kurulmuş. Çin’in en büyük sanayi şehri.

Daha önceleri bir balıkçı köyü olan Şangay, zamanla gelişmiş. 1291’de Yuan Hanedanlığı zamanında eyalet haline gelmiş. Bu tarih şehrin kuruluş günü olarak kabul ediliyor. Şehir, Çin’in en önemli limanı ve finans merkezi durumunda. Şehrin yaşadığı ekonomi dönüşüm baş döndürücü hızda. Şehirde New York’tan fazla gökdelen bulunuyor. Müze çıkışımızda havanın karardığını görüyoruz. Birkaç barın ardından gece hayatını da görerek ertesi günkü yolculuğa hazırlanmak için otelin yolunu tutuyoruz.

Çin mutfağı çok renkli

Çin, bölgedeki geniş bir coğrafyayı etkisi altına alan bir mutfağa sahip. Sebze ağırlıklı yemekler, wok adlı tavada pişirme ve yemeklerin çubukla yenilmesi ritüelleri arasında. Çin mutfağında kullanılmayan malzeme yok yok gibi. Kendine özgü malzemeleri de var. Soya fasülyesi ve soya fasulyesinden türeyen malzemeler önem taşıyor. Çin mutfağının kendine has birçok sebzesi de var. Körpe mısır koçanı, Çin lahanası, mantar çeşitleri ve Çin brokolisi bunlar arasında. Etler daha az olsa da domuz ve tavuk eti çok yaygın kullanılıyor. Denize yakın bölgelerde de deniz ürünleri yaygın. Şangay mutfağından bazı lezzetler ise şöyle: Xunyu (likorinoz), kaofu (kavrulmus glüten), xiaolong bao (buharda pisirilmis domuz etli börek), jiucai hezi (pirasali turta), chao niangao (kizartilmis pirinç kekleri), Shanghai cu chaomian (Sangay’in kizartilmis eristesi), meicai kourou (taze sebzeli kavrulmus domuz eti), shuijing xiaren (parlak karidesler), dousha subing (yapraksi pasta içerisinde kırmızı fasülye ezmesi)…

Adeta alışveriş cenneti

Şangay, milyonlarca turisti kendine çeken alışveriş dünyasını da içinde barındırıyor. Binlerce mağaza, özel dükkan, alışveriş caddesi ve alışveriş merkezine ev sahipliği yapıyor. Kent pazarları ve Çin malları her yerde karşınıza çıkıyor. Şehirde markalı bir yerden alışveriş yaparken bile ‘Çin’deyiz bu da sahte midir’ diye düşünmeden edemiyorsunuz. Ama Çin malları kendini belli ediyor zaten. Lüks markaların satıldığı alışveriş merkezlerine ise yanaşmak mümkün değil. Kent Süpermarketi’nden yiyecek, içecek tarzı şeyler alınabiliyor. Diğer alışveriş mekanları ise Nanjing Caddesi, Dondtai Antika Pazarı, Yuyuan Bahçe pazarı, Lujiabanglu Komas. Taklitte sınır tanımayan Çin mallarını her yerde görmek mümkün. Sokakta bile birisi yanınıza yanaşıp sizi alışveriş için bir yerlere götürmeye kalkarsa şaşırmayın. Benzer şeyleri Türkiye’de de bulabildiğimiz için ben alışverişi çok kaçırmayanlar arasında yer alıyorum.

Bunlar da ilgini çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir