Nürnberg buram buram tarih kokuyor

Nürnberg, Almanya’nın sevimli ve buram buram tarih kokan şehri. Tarihte tanıklık ettikleriyle dingin, yenilenmiş yapılarıyla düzenli ve ilham verici. Gotik binaları, tarihi surlarıyla bir masal şehrini andırıyor. Her adımınızda Ortaçağ havasını soluyorsunuz. Savaş suçlularının yargılandığı Nürnberg Mahkemeleri’ne de evsahipliği yapmış. Tarihte tanıklık ettiği acılı sayfalar bir kenara bırakılırsa, sizi hayallere sürükleyebilecek bir atmosferi var.

Hanife BAŞ

 Tarihi bir doku, muhteşem gotik binalar, Ortaçağ ruhu ve  Brüj ya da Venedik’i andıran sevimli kanallar. Adeta bir  masal şehri görünümünde.Tarihte tanıklık ettikleriyle dingin,  yenilenmiş yapılarıyla düzenli ve ilham verici.

Geçmişiyle  hesaplaşan, bir dönemi mahkum eden, buram buram tarih  kokan bir şehir, Nürnberg. Almanya’nın Bavyera eyaletinde  Münih’ten sonraki ikinci büyük şehir. Savaş suçlularının  yargılandığı ünlü Nürnberg Mahkemeleri’ne ev sahipliği  yapmış. İkinci Dünya Savaşı sırasında bombardımanlardan kurtarılan binalar, şehir surları, ihtişamlı katedralleriyle tarihin canlı tanığı adeta.

Adolf Hitler’in en sevdiği şehir olarak da biliniyor. Nürnberg’de büyük tarihi meydanlar ve Ortaçağ ruhunu yansıtan tarihi binaların büyüsünde kendimi kaybediyorum. Şansıma gülen yüzünü gösteren güneş, şehrin atmosferini daha da güzelleştiriyor. Bir sokaktan diğerine yollanıyorum. Çok büyük olmayan şehir merkezinde bütün sokaklar birbirini kesiyor. Bombardımanlardan kurtulabilen ve ihtişamı çok uzaktan bile fark edilen Aziz Lorenz Katedrali karşıma çıkıyor. Şehrin bütün geçmişi ve kimliği sanki bu kilisede kendini ele veriyor. 200 yıllık bir inşaat sonucu yapılmış.

Gotik sanatının zirve yaptığı mimari eserlerden biri. Her metrekaresi özenle işlenmiş, çeşitli motiflerle pek çok şeyi anlatan kilisenin içinde kendimi hayallerime bırakıyorum. Çalmaya başlayan kilise müziği ortamı iyice güzelleştiriyor. Mimari yapısından olsa gerek harika bir akustiği var. Bir anlığına Ortaçağ’ı yaşıyorum sanki. Saint Lorenz en ünlüsü olsa da şehirde tarihi kilise ve katedral sayısı bir hayli fazla. Church of Our Lady (Katolik Kadınlar Kilisesi), St. Elisabeth, St. Egidien, St. Jacob, St. Klara kiliseleri ve St. Sebald bazilikaları kentin öne çıkan dini yapıları arasında. Her biri ihtişamlı mimarileriyle dışarıdan bakanları çabucak etkisine alıveriyor.

KALE VE SURLARI

Şehre asıl damgasını vuran ise Kaiserburg Kalesi ve bütün şehri çevreleyen ihtişamlı surları. Hemen merkezdeki sur kalıntılarının önünde her zaman bir turist grubu görmek mümkün. Kaiserburg şehrin yükseklerinde kurulu. Roma İmparatorluğu döneminde 1050-1571 yılları arasında kral ikametgahı olarak kullanıldı. Yer yer görülen surlarının kalıntıları şehrin büyüsünü artırıyor. Ana binadaki kral odalarındaki eski dönemlere ait silah ve eşyalar geçmişin bugüne gelen kanıtları gibi. Eski şehir meydanındaki Weisser Turm kulesi ise restorasyon geçirmiş olmasına karşın eski cazibesinden bir şey kaybetmemiş. Bakmaktan başım dönünce kulenin yanındaki çeşmeye yöneliyorum.

Heykeltıraş Jürgen Weber’in eseri. Ehekarussell adlı çeşme bir aşk şiirinden esinlenerek yaratılmış. Altı devrede evliliğin tüm evreleri betimlenmiş. Tutkuyla başlayan ve ölümle noktalanan evlilik betimlemesi bütün turistlerin ilgi odağı. Ben de kalabalığın arasından kıvrak bir hareketle sıyrılarak yakından inceliyorum figürleri. Büyük meydan boyunca yürümek bile tarihi atmosferi solumama yetiyor. Hoş bir duyguyla doluyorum tarihin kayıp sahnelerinde. Asıl hedefim ise ünlü ressam Albrecht Dürer’in evine ulaşmak. Hümanizm ve reform dönemlerinin ünlü isimlerinden, ressam, grafikçi ve sanat teorisyeni. 1509 ve 1528 yılları arasında yaşadığı ve çalıştığı ev güzel bir müze haline getirilmiş. Müzede hem eserlerini hem de özel eşyalarını görme şansı yakalıyorum.

Hemen girişte bir harita karşılıyor beni. Dürer’in yapıtlarının nerede sergilendiği gösteriliyor. Alt katta, ressamın yaşamı üzerine metinlerle bilgiler veriliyor. Ailesinden doğumuna, eğitiminden evliliğine, seyahatlerinden ölümüne kadar yaşamının tüm evrelerine tanıklık ediliyor. Bir saati alıyor aslına uygun inşa edilmiş evi gezmek. Akşam beşte kapanan müzeden en son çıkan ziyaretçi de ben oluyorum. Yakındaki bir kafede yorgunluk atarken yavaş yavaş otele doğru yollanıyorum. Şehrin sokaklarını yeniden arşınlarken bir yandan da elimdeki kitaptan tarihine yeniden göz atıyorum. Nürnberg, tarihiyle ön plana çıksa da aslında Kuzey Bavyera’nın ekonomik merkezi. 115 kilometre uzunluğundaki Pegnitz Nehri’nin iki yakasında kurulu. Kentin 14 kilometre boyunca doğu batı doğrultusundan geçiyor nehir. Şehrin tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmiyor.

1050 yılına ait Kral 3. Heincrih dönemi belgelerinde, bu kentten ‘Nuorenberc (Taşlık Dağ)’ olarak bahsediliyor. Altın çağını 1470 ile 1530 yılları arasında yaşamış. O dönem Prag ve Köln ile beraber Kutsal Roma İmparatorluğu’nun en önemli üç şehrinden biri olmuş. Endüstri Devrimi’nin ardından da Almanya’nın ilk endüstri merkezlerinden biri haline geldi. Almanya’nın sivil ulaşımda kullanılan ilk demiryolu Nürnberg-Fürth arasına 1835 yılında inşa edilmiş. Demiryolunda merkez haline gelen şehrin kaderi de o günden sonra değişmiş. İkinci Dünya Savaşı öncesinde büyük Nazi mitinglerine sahne olmuş. Savaş sırasında da büyük yıkıma uğramış. Savaş suçlularının yargılandığı Nürnberg Mahkemesi de bu kentte yapıldı. Ekonomisine fuar aktiviteleri ivme katıyor.

Şehirde her yıl en büyük oyuncak fuarı dahil 50 fuar düzenleniyor. Aynı zamanda dünyanın önemli bir oyuncak üretim merkezi konumunda. 1945 yılında bombardıman sonrasında şehrin yüzde 90’ı yıkılmış. Ama savaş sonrasında alınan kararla yapıların tamamı aslına sadık kalınarak yeniden onarılmış. 1966’da da tarihi görünümünü geri kazanmış. Kitaptaki bilgileri yutarcasına bir çırpıda bitiriyorum.

OYUNCAK MÜZESİ

Nazi döneminde tanıklık ettiği acıları bir kenara bırakılırsa Nürnberg, kendi halinde münzevi ve çok şey görmüş geçirmiş bir şehir. Kentin tarihi havasının en iyi Handwerkerhof bölgesinde görüleceğini öğrenmem üzerine de oraya yollanıyorum. Zaten kaldığım otele çok yakın bir bölge olması işimi kolaylaştırıyor. Büyük tren istasyonunun tam kaşısında. Handwerkerhof el sanatlarıyla ünlü. Takıdan oyuncağa pek çok şey bulunabiliyor. Sakin şehrin canlı kafeleri ve alışveriş merkezleri de kendine çekiyor beni. Nürnberg’deki ikinci günümü ise müzelere ayırıyorum.

Küçük şehrin yirmiye yakın müzeyi barındırdığını duyunca herkes gibi şaşırıyorum. En önemlileri Yeni Müze, Şehir Müzesi ve en ilgi çekeni ise Oyuncak Müzesi. Şehrin bin yıllık tarihini anlatan şehir müzesi çok şey anlatsa da en çok ilgimi çeken Oyuncan Müzesi oluyor. Sevimli ve küçük bir şehir olan Nürnberg’in sundukları ise sınırsız. İki günlük kısa ve öz bir yolculukla şehri keşfetmenin mutluluğuyla geri dönüşe hazırlanıyorum.

Yiyecekte ‘lebkuchen’ ve ‘bratwurst’la ünlü

Almanya ve mutfak deyince pek çok insanın aklına soru işaretleri gelir. Nürnberg mutfağı dünyada iki yiyecekle biliniyor.Lebkuchen ve bratwurst. Bir tür baharatlı çörek olan lebkuchen’da en az yüzde 25 badem, fındık ya da ceviz benzeri bir kuruyemiş ile turunçgil, bal, yumurta gibi besinler bulunuyor. Bu yiyecek, 1926 yılından bu yana Nürnberger Lebkuchen adıyla tescilli.

Bratwurst ise, Almanya’da çokça bulunan bir tür domuz sosisi. Parmak büyüklüğünde üç sosisin bir ekmeğin içine koyulduğu bu sandviç, turistlerin en çok turistlerin en çok ilgi gösterdiği yiyeceklerdn. Domuz eti bulunmayan yiyeceklerin başında ise ‘ochsenmaul’ olarak adlandırılan ve çeşitli sığır türlerinden elde edilen et var. Bu etle salata da hazırlanıyor. Nürnberg’teki bu geleneksel yemekler için sokak kafeteryalarını seçmek mümkün. Geleneksel yemekler dışında dünya mutfakları da çok yaygın.

NÜRNBERG
Bağlı olduğu ülke: Almanya
Nüfusu: 503 bin
Türk sayısı: Nüfusun yüzde onu Türk
Görülmesi gereken yerleri: Saint Lorenz Katedrali, Kaiserburg kalesi ve surları, Weisser Turm kulesi, Albrecht Dürer Evi, Oyuncak Müzesi…

Bunlar da ilgini çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir