Avrupa’da minik bir mola

Slovakya, Orta Avrupa’nın 5.5 milyon nüfusu sahip ülkesi. Minik ülkenin minik başkenti ise Bratislava. 450 bin nüfuslu şehirde tarih ve doğaya doyuyorsunuz. Bir günde gezilebilecek şehirde öne çıkanlar ise, eski şehir Stare Mesto, Cumil ve Schöner Naci heykeli, Mavi Kilise, şehir kalesi, Tuna Nehri ve müzeler… Bratislava’ya buyrun…

Hanife BAŞ

Orta Avrupa’nın minik ülkesinin bir o kadar da minik başkenti, Bratislava… Tabii ki bize göre… 80 milyon ülkeden 5.5 milyon nüfuslu ülkeye gidince minik diyebiliyoruz. Başkent Bratislava’nın nüfusu ise 450 bin. Hepimizin geçmişten bildiği Çekoslavakya’daki Slovakya burası. 1993 tarihinde ayrılmalarının ardından yeni devlet olarak yaşamını sürdürüyor. Doğu Avrupa’da gördüğüm pek çok şehrin ardından Bratislava’yla bu zinciri tamamlamak isteğindeyim. İş için gittiğim Prag’tan Bratislava’ya geçiyorum…
Türkiye’den direkt uçuşun olmadığı şehre trenle Budapeşte’den 3, Prag’dan 4.5 saatte gidiliyor. Ancak en kolay geçiş Viyana’dan. Bir saat sürüyor. Tren yolculuğu yoruyor ama yol boyunca doğaya doyuyorum… Yorgunluğun izlerini taşıyarak eski şehir merkezine doğru yollanıyorum. Rezervasyonum yok ama kolayca bir oda kahvaltı tarzı yer bulacağımdan eminim. Tahmin ettiğim gibi çok da zorlanmıyorum. Fiyatlar da çok pahalı değil. Odaya yerleşiyorum ama kahvaltı saatini çoktan kaçırmışım. Neyse ki seyahatlerde tedbirli olmanın verdiği ödülle yanımdaki sandviçle idare ediyorum. Bir yandan da çok fazla vakit kaybetmeden şehri gezmek için can atıyorum. Güzel bir şehir haritası kapıp, yorgunluğuma aldırmadan yollara düşüyorum. Kısıtlı zamana çok şey sıkıştırmam gerekiyor… Gerçi Bratislava bir günde bile gezilebilecek bir şehir ama olsun mümkün olduğunca çok yer görmem, çok müze gezmem lazım…

ESKİ ŞEHİR MERKEZİ STARE MESTO’DA
Bratislava, Tuna Nehri kıyısında. Tuna’nın ikiye ayırdığı şehirlerden biri. Slav ve Germen ırklarının bir karışımını sunuyor. Eski komünist rejimin etkileri yer yer hissediliyor. Devasa binalar, gri bloklar burada da karşımıza çıkıyor. Geçmişin griliğini taşıyan şehri renklendirmek için bir hayli uğraşılmış. Her seyahatimde yaptığım gibi ilk hedefim eski şehir. Zaten kaldığım otel buraya çok yakın. Stare Mesto yani şehrin tarihi merkezindeyim. Neyse ki burada tarihi doku korunmuş. Tarihin tozlu sayfalarından fırlayan eski yapılar. Barok mimari, kiliseler, heykeller…
Hangisinden başlasam diye düşünmeden edemiyorum. Allahtan araç trafiğine kapalı. Her yere yürünebiliyor. Tarihi kent sokaklarını arşınlarken ahşap kapılı ve camlı eski evlerin büyüsüne kapılıp gidiyorum. Eski yaşamlar, eski insanlar, eski hikayeleri nasıldır acaba? Şu anda tabii ki hepsi hediyelik eşya dükkanı olmuş durumda. Büyük keyif alarak ara sokakları dolaşıyorum.

BİRBİRİNDEN İLGİNÇ HEYKELLER
Pek çok turist gibi ünlü bronz heykellerinin cazibesine de kapılmadan edemiyorum. Şapkasını çıkaran adam. Schöner Naci karşılıyor turistleri. Şapkası elinde. Hikayesi de bildik türden. 1800’lü yıllarda Slovak halkı arasında fakir ve zihinsel özürlü bir insan olarak yaşayan Schöner, sokaktan geçen herkese eski ama şık bir takım elbise içinde fötr şapkasıyla gülümseyerek selam verirmiş. Halkın sevdiği bu adamı hatırlatmak için heykeli dikilmiş.
Diğer ünlü heykel ise Cumil. Yani kanalizasyon işçisi. Yerdeki heykel, kanalizasyondan çıkmış bir rögar kapağından poz veren ve sokaktan geçen insanlara bakan bir işçi. Eski şehrin tekrar gün yüzüne çıkışını da tasvir ettiği belirtiliyor. Heykelin baş tarafında ise ‘çalışan adam’ levhası asılı. Bir diğeri ana meydandaki Napoleon Bonaparte heykeli. Bankın arkasında yaslanmış… Bunlar en ünlü heykeller tabii ki. Turistleri eğlendirecek pek çok başka heykeller de var. Dar sokaklarında pek çok çeşme ve değişik hikayesi olan heykel sizi bekliyor.
Turist grubuna denk gelmenin şanssızlığıyla fotoğraf çektirmek için bir süre bekliyorum. Sabah kahvaltısını geçiştirmiştim ama güzel bir öğlen yemeği yiyorum. Yemeğin ardından daha önce şehri ziyaret eden arkadaşımın tavsiyesiyle otobüsle şehir turuna katılıyorum. Bir buçuk saat süren turda Mavi Kilise, Trinity Kilisesi ve St. Martin’s Katedrali’ni görme şansı yakalıyorum. Bezrucova Caddesi üzerindeki Mavi kilise favorim oluyor. Peri masallarından fırlamış bir görüntüsü var. İşlemeli mimarisi ve rengiyle kilise kavramını değiştiriyor adeta. Her şeyiyle çok sempatik. St. Martin Katedrali’nin sivri külahlı yapısı da bahsetmeye değer. Şehrin en önemli yapılarından, geçmişte krallar ve kraliçeler burada taç giymiş. Gotik tarzdaki katedralin kulesi şehre güzellik katıyor. Şehrin önemli sembollerinden biri de Michael Kapısı. Şehre örülen duvarlardan geriye kalan dört kapıdan biri. Ortasındaki gotik tarzdaki kulesi etkileyici. En üst katından da şehir manzarası izlenebiliyor.

KALESİNDEN ŞEHRE VE TUNA’YA BAKIŞ
Ve kaleye çıkma zamanı geliyor. Yani Bratislava Hrad. Eski şehir ve nehre hakim bir konumda. Tarihi Keltlere kadar götürülüyor. Tuna Nehri kıyısında, denizden 150 metre yükseklikte. Küçük Karpat Dağları üzerinde, güneyde bir tepeye yapılmış. Eski çağlardan beri var. Osmanlı saldırıları sırasında Macaristan Kraliyet Ailesi bir süre bu kalede konaklamış. Kale 1811 yılında büyük bir yangın geçirmiş. Şu anda görebildiğimiz yapı ise 1950 yılında restore edilerek bu halini almış. Bütün şehirlere bir tepeden ve kaleden bakmanın keyfi bir başka keyifli. Kuş bakışı bütün Bratislava ve Tuna Nehri ayaklarımın altında kalıyor. Nehir üzerindeki ünlü Novy Most Köprüsü’ne bir de buradan bakmak şahane oluyor. Şehir manzarasını izlemek için mükemmel bir nokta. Ayrıca kalenin içerisinde bir Tarih ve Arkeoloji Müzesi de bulunuyor. Hızlıca müzeyi de geziyorum.
Şehrin en önemli meydanı Hlavne. Bir de Hviezdoslav Meydanı var. Kültür sanat ve alışveriş için ideal. Sevdiklerim için hediyelik eşya almayı da ihmal etmiyorum. Genel fiyatlara da bakmadan edemiyorum. Diğer Avrupa ülkelerine göre daha uygun buluyorum. Bir de bu meydana yakın Tarihi Slovak Ulusal Tiyatrosu’nu kesinlikle es geçmemek gerekiyor. İçerisine girip dolaşıyorum. Tarihi binası hayranlık verici. Tiyatro, bale ve opera seyredilebiliyor. 1920’de kurulan tiyatroda sezon boyunca hemen her gün opera, bale ve tiyatro temsilleri var. Şehrin tam ortasındaki Grassalkovich Sarayı da görmeye değer. Günün belli saatlerinde askerlerin değişim törenine denk gelebilirsiniz. Slovakya’nın başkenti Bratislava’ya bir buçuk günlük turumun sonuna yaklaşıyorum. Prag’dan gelmiş olsam da Viyana’dan dönüş için güzel anılar eşliğinde tren garına yollanıyorum.

SLOVAK MUTFAĞI
Ülke yemekleri Macar, Çek ve Avusturya mutfağından etkilenmiş. Bratislava’da Macar mutfağı hakim. Slovak mutfağının en belirgin özellikleri, kendilerine has meyveli börekleri ve tatlıları. Bratislava’ya özgü olan, Slovakya’nın tek geleneksel yemeği, koyun peyniri ile yapılan patates köftesi. Şehirde yaşayanların en çok sevdiği yemeklerden biri mutton. Bir çeşit lahana dolması, üzerine ise süt konuyor. Tatlı olarak tercih edilen Sulance ise iç kısmı erik reçeli ile doldurulan hamurlu güzel bir tatlı. Haluski adlı yemek ise Macar usulü. Noodle ve beyaz lahanadan yapılan geleneksel bir yemek. Macar tas kebabı Gulaş da çok yeniyor. Slovak biraları çok güzel. Ülkeye gidenler mutlaka denemeli. ‘Kofola’ denilen coca cola’ya rakip bir yerel içecekleri de var. İçenlerin çoğu lezzetini beğeniyor. Ülkede restoranlar genelde uygun fiyatlı.

SLOVAKYA
Nüfusu: 5.5 milyon

Başkenti: Bratislava

Resmi dili: Slovakça

Para birimi: Euro

Kuruluşu: 1 Ocak 1993

Yüzölçümü: 48 bin 845 kilometrekare

Komşuları: Avusturya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti

Bunlar da ilgini çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir