Balkanlardan bir ezgi: Belgrad
Balkanlardan tanıdık bir ezgi sunuyor bize, Belgrad…Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği platoda yer alıyor. Osmanlı’nın tarihi izleri, Osmanlı Macaristan İmparatorluğu mimarisi, damak tadımıza uygun Balkan lezzetleri ve çok ünlü gece hayatı… Belgrad’ı gezmeye buyurun…
Gri yapılar, devasa bina blokları, kaldırım taşı olmayan sokaklar, altyapıda göze çarpan eskilik, aşınmış ve renovasyon isteyen binalar… Havalimanından şehre giderken Belgrad’ın görünümüne şaşırıyorum.’Acaba Belgrad gelişmemiş bir şehir mi?’ diye düşünmeden edemiyorum. Ama merkeze geldiğimizde bu fikrim değişiyor. Eski sosyalist rejimle kapitalizm arasında kalmış bir şehir hayal edin işte tam o.
Tam kapitalizm tarafında ele geçirilememiş ama bir hayli de yol kat edilmiş. McDonald’s, Zara, H&M gibi global markaları her yerde görmek mümkün. Ama diğer yandan geleneksel mağazalar ve dükkanlar ve şehrin geneline hakim olan eski rejimden kalan yapılar. Şehir bizde olduğu gibi gökdelen ve AVM’yle dolu değil. Ama bu yolda ilerliyorlar sanki…Eski komünist yapı diye tabir edilen devasa binalar ürkütücü geliyor bir anda… Çoğu da boyasız. Ülkede perakende ve inşaat sektöründe ciddi potansiyel var diye düşünmeden edemiyorum. Otele yerleşir yerleşmez yakıcı güneş altında şehrin tarihi ve turistik yerlerini keşfe çıkıyoruz.
Önce coğrafi bilgi vererek başlayalım. Belgrad, Sırbistan’ın başkenti. Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde olduğu için tarih kitaplarından çok aşina olduğumuz bir şehir. Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği platoda yer alıyor. 1.65 milyon nüfusu var. Belgrad’ın kelime anlamı beyaz şehir.
OSMANLI’NIN TARİHİ İZLERİ
Makedon rehber eşliğindeki gezimize şehrin en turistik yeri Kalemegdan’dan başlıyor. Adı hiç yabancı değil bize. Türkçe kale meydanı anlamına geliyor. Tur otobüsümüzden inip Belgrad Kalesi’nin yokuşunu yakıcı güneşin altında tırmanırken atalarımızın at sırtında buralarda gelip yaptıkları kahramanlıkları takdir ediyorum. Biz düz yolda bile zorla yürürken…. Gri ve sararmış taşlarla bezeli kale duvarlarının dili olsa da bir konuşsa… Bölgede gücün merkezi olmuş 100’dan fazla savaş burada yapılmış. Tuna’ya, Sava Nehri’nin karıştığı alanda kurulu. Şehrin simgelerinden, kesinlikle bunu da hak ediyor. İstanbul Kapısı’ndan giriyoruz kaleye. Bu kapı 1750 yılında inşa edilmiş. Sivri minaresi çok ilgi çekici. Tarihi kaleden şehir manzarası ayaklarımızın altına seriliyor.
Çevresinde de bir park var. Parkın içinde sanat eserleri, müze ve galeriler de var ama bizim bunlara vaktimiz yok maalesef. Bizden bir isme de rastlıyoruz. Daha doğrusu Sırp devşirmesi Sokollu Mehmet Paşa. Vezirliğe kadar yükselmiş Sokollu’nun adına yaptırılan çeşme günümüze kadar ulaşmış. Yemyeşil parkta bir yandan doğaya bir yandan da manzaraya doyuyoruz. Eski şehirden ziyade yeni Belgrad manzarasını da sunduğunu unutmayın. Buradan gün batımı da çok güzel oluyormuş.
YEMEKLER DAMAK TADIMIZA UYGUN
Eski şehir Stari Grad görülmeye değer. Ancak burada Osmanlı yerine çok fazla Avusturya Macaristan İmparatorluğu etkisi var. Çevreyi keyifle dolaşıyoruz.
Altın kaplamalarıyla dikkat çeken Aziz Sava Kilisesi’ni de es geçmiyoruz. Şehrin merkezi yerlerinden Slavija Meydanı’na çok yakın. 1935 yılında inşa edilmeye başlayan kilisenin mimarisi çok etkileyici. Yeni bir yapı olmasına karşın klasik Ortodoks kilisesi görüntüsü çok güzel yansıtılmış. Devasa bir yapı rehberimiz içeride 10 bin kişinin aynı anda ibadet edebileceğini belirtiyor. Buradan da biraz geç bir öğlen yemeği için restorana geçiyoruz. Tam Balkan lezzetleri. Hepsi bildik ve tanıdık. Hiç zorluk çekmiyoruz. Çorbayla başlıyorlar genelde. Izgara etler, köfteler, ekmekler, börekler tam damak tadımıza göre. İlginç bir şekilde bütün yemekleri çok tuzlu yapıyorlar. Rehberimiz bunun Balkanlarda yaygın olduğu konusunda bizi uyarıyor… Bol tuzlu leziz yemeklerimizi silip süpürüyoruz… Fiyatları da bize göre bir hayli uygun. Güzel biralarının da tadına bakmadan olmaz.
Bir hayli yoğun geçen günü alışveriş caddesiyle devam ettiriyoruz. Knez Mihailova’ya gidiyoruz. Dünyaca ünlü markalar ve butik mağazaların yer aldığı bizim İstiklal Caddesi’ne benzeyen bir merkez. Sırp Dinarı’yla satış yapılıyor. Kur farklarını hesap ederken bize göre çok da ucuz olmadığını görüyorum. Ama hediyelik eşya dükkanlarından bir şey almadan dönmek olmaz. Birkaç saatlik alışveriş molasının ardından otelimize gidip gece için biraz dinlenmeye çekiliyoruz. Geç bir akşam yemeği ve ardından gece hayatına akma planları.
GECE HAYATI SAAT İKİDE BAŞLIYOR
Evet, Belgrad gece hayatıyla çok ünlü bir şehir. Gelmişken birkaç kulüp gezmeden olmaz. Duyduğunuza inanamayacaksınız ama gece kulüpleri hafta içi ve hafta sonu gece saat 02:00’de açılıyor. Peki, bu insanlar sabah işe nasıl gidiyor?
Makedon rehberimizin verdiği bilgiye göre, sabah 06:00’da bile gece kulübüne giden var. Burada işleyiş böyle. İş arkadaşları da genelde birbirini idare ediyormuş. Gece kulübe gidenler ertesi gün işe gitmiyor. Nehir üzerinde yüzen şehir kulüpleri de var. Bize garip gelse de Belgrad’da yaşam böyle akıyor. Dve Jelena adlı meşhur restoranda yemeğimiz yiyip sohbetimizi ediyoruz yorgunluğumuza meydan okuyup gece 02:00’yi bekliyoruz. Gece yarısı olmasına karşın herkes sokakta ve her yer cıvıl cıvıl. The Tube ve KC Grad, şehrin popüler mekanlarından. Tercihimiz The Tube oluyor. Şehrin en iddialıları arasında. Bir hayli büyük dans pisti var. Müzikler, ise rock, tekno tarzda. Zaten ülkede bu tarz seviliyor. Büyük rock konserleri düzenleniyor. İki saat takılıp otelimize dönüyoruz. Slav ırkının genetik özelliklerini fazlasıyla taşıyan Sırpların enerjisine hayran kalıyorum. Tabir yerindeyse kadını ve erkeği de manken gibi. Hepsi uzun boylu ve fit bir fiziğe sahip….
TUNA NEHRİ’NDE BALIK ZİYAFETİ
İkinci günümüzde rotamızı Zemun’a kırıyoruz. Nehirkıyısında kurulu olan küçük bir turistik bölge. Önce Usce Kulesi’nden bir kez daha şehrin manzarasını seyrediyoruz. Çok yüksek tarihi bir kule, daracık merdivenlerini tek tek çıkmanız gerekiyor. Zemun balık restoranlarıyla da ünlü. Nehir kıyısındaki en güzel restoranlarından birinde balık ziyafeti çekiyoruz. Bohem semt ise Skadarlija, çiçekli renkli ve sanat kokan sokaklarıyla görülmeye değer. Cumhuriyet Meydanı ve çevresindeki Ulusal Tiyatro, Ulusal Müze’ye de uğramayı ihmal etmeyin. Şehrin diğer görülmesi gereken yerleri Meclis Binası, eski ve yeni saray, şehir müzesi, Nikola Tesla Müzesi, Hotel Moskva… İki ya da üç günde şehrin altını üstüne getirerek güzel hatıralarla dönmeniz mümkün…
ÜNLÜ LİDER TİTO’NUN MEZARINDA
Tito… Bu isim pek çok kişiye tanıdık gelecektir. Ünlü Yugoslavya’nın yaratıcısı mareşal Josip Broz Tito. Köken olarak Hırvat olsa da anıt mezarı Belgrad’da.Turların çoğunda Tito’nun mezarını ziyaret de var. 1970’lerden kalan mimarisiyle çok tanıdık geliyor. Yugoslavya Tarihi Müzesi de bu alanda yer alıyor. Burayı ziyaret etmek ücretli. Tito’nun anıt mezarını görmek ise ücretsiz. Mezarı ziyaret etmeden öncede ön tarafta Tito’ya diğer ülke başkanlarının verdiği hediyeler sergileniyor. Bizim ülkeden gönderilen hediyeleri görmek de mümkün. Mezar ziyaretinden sonra anı defterini imzalayıp, dışarıdaki heykeli önünde de fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyoruz. Çocukluğunu Tito döneminde geçiren rehberimiz o günleri özlemle anmadan edemiyor ve ekliyor: “Sosyalizmi en iyi uygulayan liderdi. Ticaret isterseniz ticaret, din isterseniz din, memuriyet isterseniz memuriyet hepsine izin vardı. O günler daha güzeldi…”
***********************
SIRBİSTAN
Başkenti: Belgrad
Yüzölçümü: 88.361 kilometrekare
Nüfusu: 7.1 milyon
Dil: Sırpça
Milliyet: Yüzde 82’si Sırp, yüzde 18’i Macar, Boşnak ve Roman
Para birimi: Dinar
Komşuları: Hırvatistan, Bosna Hersek, Kosova, Karadağ, Bulgaristan, Macaristan, Makedonya, Romanya
Son Yorumlar