Sosyetik ve güneşli
Deniz, güneş, tarih, sanat ve nefis mutfak… Dünya jet sosyetesinin gözde tatil yeri Nice’in sundukları sadece bu kadar değil. Yılın dörtte üçünü güneşli geçiren bu şehirde, yeşil ve mavinin ahenkli harmonisi hakim. Tarihi binalar, meydanlar ve lüks alışveriş mağazaları dünyanın her yerinden akın akın turist çekiyor. Fransız Rivierası’nı gezdik.
Turkuaz rengi, berrak deniz ve palmiyelerin çağrısı… İyice sıcaklaşan hava da bu çağrıyı güçlendiriyor. Ama sahil kenarındaki şezlonglarda hiç yer yok… Her haliyle muhteşem görünen Nice sahilinde bir iki turladıktan sonra şezlong kapmayı başarıyorum. Deniz bir hayli taşlık.Yay gibi bir açı çizen sahil ve onun arkasında yükselen tarihi şehir… 15 tane plajı var. Ben şehir meydanındaki otelime en yakın olanı seçiyorum… Akdeniz’in sıcak sularında yüzüp biraz serinledikten sonra otele geri dönüyorum…
Nice, Güney Fransa’da bir şehir ve jet sosyetinin tatil yeri… Tam bir güneş şehri. Yılın dörtte üçü güneşli. Fransız Riviera’sının başkentiyle ilk buluşmam denizde oluyor. Akdeniz kumsalları, masmavi denizi ve nefis mutfağıyla tam bir cazibe merkezi. Yeşil ve mavinin ahenkli bir harmonisi, tarihi binaları ve meydanları ve lüks alışveriş mağazalarıyla her dönemin gözdesi… Hep görmek istediğim şehirler arasında baş sırada yer alıyordu. Nihayet bu şansı yakalıyorum.
KALEDEN AŞAĞIYA BAKIŞ
Denizden sonra ise hedefimde Nice Kalesi var. Şehirde sadece iki gün kalacağım için her şeyi hızla görme isteğindeyim.Yürüyerek gidilebilen kaleden şehrin en güzel manzarasını görebilmek için sabırsızlanıyorum. Eski bir asansörle sıra bekleyerek kaleye çıkılıyor. Kale yanında parkı da gezebilmek mümkün. Tüm ihtişamıyla, deniz, feribotlar, şehrin uzaklaşan gürültüsü, tarihi binalar, kiliseler ve kırmızı renkli çatılar… Şehir tüm ihtişamıyla ayaklarımın altına seriliveriyor.Tepeye doğru çıktıkça manzara daha da güzel. Fotoğraf noktalarında durup dinlenirken en güzel kareleri yakalama uğraşısındayım…Aşağıya dönüp baktıkça gittikçe güzelleşen manzara adeta nefesimi kesiyor…. Kaleye tırmananların yokuşlu ve dönemeçli 90 metrekarelik yolu göze almaları gerekiyor. En iyi manzarası da en üst taraftan görülüyor.Ama bütün yorgunluğa değiyor. En üstteki seyir terasından uzun bir süre şehri seyre dalıyorum. Kim bilir yüzyıllar boyunca kimler buradan şehri izlemiştir….
Düşüncelere dalarken bir yandan da elimdeki Nice rehberinden şehrin tarihçesine bir göz atıyorum: “7. yüzyılda bir Fenike kolonisi olarak kuruldu. Antik Çağ’da, Yunanlılar tarafından Nikaia, Romalılar tarafından Nicaea adıyla anılmış. Daha sonra Yunan kolonisi Massalia’ya bağlandı. İ.Ö. 2. yüzyılda Roma, 10. yüzyılda Sicilya Krallığı egemenliğine girdi, kısa bir süre sonra bağımsız bir konum kazandı. Provence Kontluğu toprakları tarafından çevrelenen kent, 1388’de Savoy Kontluğu’na bırakıldı. 1792-1814 arasında birçok kez Fransızlar tarafından işgal edildi, 1814’te yeniden Savoy Kontluğu’na verildi. 1860’ta Fransa Kralı III. Napolyon ile Sardinya Krallığı korumasındaki Savoy Kontluğu arasında imzalanan antlaşma ile Fransa topraklarına katıldı… Nice ve çevresi uzun yıllar İtalyan egemenliğinde kalmış. Halkın büyük çoğunluğu da İtalyanmış. Bu nedenle şehirde İtalyan etkisini görmek mümkün…
Kısaca tarihi böyle gözde turizm merkezinin. Kentte, çok sayıda otel, casino, tiyatro ve tatil tesisi var. Turizmin yanı sıra çiçekçilik, parfümeri, zeytinyağı, meyve şekerlemesi ekonomisinde önemli bir yere sahip. 18. yüzyılın ikinci yarısında İngiliz turistlerin ziyaretiyle turizme açılmış. 1865’te, Paris-Nice Demiryolu’nun hizmete girmesiyle daha da gelişmiş, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kış turizminin yerini yaz turizmi aldı. 10 gün süren Nice Festivali büyük turist yığınları çekiyor…
PASTA GÖRÜNÜMLÜ OTEL
Promenades des Anglais denilen eski İngiliz soyluların tatillerini geçirdiği sahilyolundan geri dönüyorum. Güneş ışınlarının biraz olsun azalmış olması yürüyüşü kolaylaştırıyor. Palmiyelerin sıralandığı İngiliz Gezinti Yolu akşamüzerleri şehre gelenlerin mutlaka bir gezintiye çıktığı bir yer zaten. Bu bölgeyi gezenlere de mutlaka görmesi önerilen Hotel Negresco’yu pas geçmiyorum. Şehrin sembol binalarından. Dışarıdan görünümü etkileyici. Söyledikleri kadar var. Bir düğün pastası görünümünde.1912 yılında inşa edilmiş. Eyfel Kulesi’nin mimari Gustave Eiffel’in yaptığı cam tavanı görülmeye değer. Zaten bu otel tarihte de şimdi de ünlülerin uğrak yeri olmuş. Picasso’dan Dali’ye, Beatles’a kadar bütün ünlü isimler şehri ziyaretlerinde burada konaklamış. Otel içi ve dışıyla adeta bir sanat eseri. İyiki tavsiyelere uydum diyorum…
Nice’de eski şehirde gezmeye devam… Çok iyi korunmuş, daracık sokakları, lüks butikleriyle akşamın kararan ışıkları her yeri daha gizemli kılıyor. Eski şehirde Ortaçağ, şehrin yeni bölümünde ise İtalyan mimarisi baskın görünüyor. Zaten İtalya sınırında ve uzun yıllar da İtalyanların egemenliğinde kalmasının etkileri her yerde hakim. Birbirine yakın binalar, kepenekli evler… Birkaç saatte tarih kokan, sürekli kalabalık eski bölümü yürüyerek dolaşmak mümkün. Her halinden tarihi bir pastane olduğu belli olan bir mekanda ise kahve molası veriyorum.Ayaklarımın sızısını o an hissetsem de gördüklerimin verdiği keyif bunu unutmamı sağlıyor.
24 SAAT YAŞAYAN MEYDAN
En büyük meydanı Massena’dayım yani Place Massena. Şehrin en merkezi yeri. Çeşmeler, mağazalar, restoran ve otellerin olduğu büyük bir meydan. 24 saat yaşıyor. 1832 yılında yapılmış. Gece ışıklandırması da meydana ayrı bir güzellik katıyor. Işıl ışıl binaların önünde hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmiyorum. Fıskiyeleriyle de ünlü. Burada fıskiyelerle eğlenen turistler dışarıdan bir hayli komik görünüyor. Belli aralıklarla fıskiyelere buhar veriliyor ve su gösterisi yapılıyor. Kesinlikle izlemeye değer…
Birçok ünlü markayı görünce birkaç mağazaya girmeden olmaz. Ama Euro kurunun yüksek olması nedeniyle fiyatlar bir hayli pahalı geliyor… Burada ünlü La Fayette’nin de bir mağazası var. Meydandaki çeşme de görmeye değer. Birçok güzel pastane ve mağazanın ardından Nice Operası binasını da görüyorum…. İlk günüme bir hayli yeri sığdırırken artık karnım zil çalmaya başlıyor. Meydana yakın güzel bir İtalyan restoranında günü bitiriyorum.
ÜNLÜ ÇİÇEK PAZARI
Fransız Rivierası’nda ikinci günümü de denizle açıyorum. Geç bir kahvaltının ardından plaj çok kalabalık olmadan denizin keyfini çıkarıyorum. Bugünkü hedefimde şehirdeki görmediğim yerleri keşfetmek var. Cours Saleya pazarı ilk rotam oluyor. Ünlü çiçek pazarı. Çevrede pek çok çiçekçi olsa da meyve sebze, hediyelik eşya tezgahları da göze çarpıyor. Açık pazarlarıyla ünlü Nice’de, güzel kokulu sabun, yöresel lezzetli peynirler ve hediyelik eşya almak isterseniz burası ideal. Sevimli pazarın atmosferi de çok etkileyici.
Nice’in en ünlü ve güzel vakit geçirilecek meydanlarından biri de Garibaldi. Meydanda bu isimde bir kafe de var. Her daim kalabalık. Öğlen kahvemi burada içiyorum. Nice’de ne eksik derken evet ünlü Ortodoks katedrali karşımda. Rus Ortodoks katedralinin burada olması ilginç. Mimarisi Moskova’daki St. Basil’s Katedrali’nin aynısı. Kubbeli tepesi var. Nice liman bölgesi ve çevresi de görmeye değer. Tabii ki sanat müzleri. Pek çok güzel müzesi de var. Musee Marc Chagall ve Musee Matisse bunlar arasında. Ama tabii ki şehre karnaval ve festival zamanlarında gelinirse daha keyifli olabilir. Nice Karnavalı, Nice Caz Festivali gibi dönemlerde şehir çok daha renkli oluyormuş…
NİCE’DE NE YENİR?
Nice, tarihi yapıları ve güzel plajları kadar lezzetli yeme içme alternatifleriyle de popüler. Akdeniz iklimine sahip şehirde yeme içme alışkanlıkları da iklimin etkisinde. İtalyan, Meksika ve istediğiniz her ülkenin restoranı mevcut. Ama biz yerel lezzetlerin peşindeyiz. Eski Nice denilen bölgede bu lezzetleri bulmak mümkün. Socca, bir tür yerel krep ya da gözleme. Nohut unundan yapılıyor. Sıcak servis ediliyor. Diğer yerel bir lezzet Pissaladeire, soğanlı, ançüez ve zeytinli tart. Pizzaya benziyor. Ratatouille ise bir tür sebze güveci. Nicoise salatası da yöreye özgü. Haşlanmış yumurta ve ton balığı var bu salatada. Tabii yemek keyfinize ünlü Fransız şaraplarıyla eşlik etmeyi ihmal etmeyin.
Son Yorumlar