Ortadoğu’da yalnız bir ülke!

GörselHem Akdenizli, hem Ortadoğulu… Siyasi konuların turistik güzelliklerin gölgesinde kaldığı bir ülke, İsrail… Coğrafi olarak yakın ama siyasi olarak uzak görülüyor. Başta başkenti Tel Aviv, ünlü Kudüs ve daha pek çok yeri görülmeye değer. Siyasi önyargıları bir kenara atıp gidin….

Hanife Baş

Coğrafi olarak yakın, siyasi anlamdaysa uzak hissettiğimiz bir ülke, İsrail…Gazetelerden, televizyonlardan ve siyasetçilerden kalan bir sürü önyargı. Oysa İstanbul’dan iki saatlik uçuş mesafesinde Ortadoğu, kültür, tarih, dinler ve coğrafyayla ilgili bir ziyafet sunuyor… Başkent Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’na iniyoruz. Rehberin uyarısıyla birkaç saatimizi kuyrukta ve sorularla geçirmeye hazırız. Güvenlik konusunda saplantılı derecede titiz olan ülkeye giriş yapan yabancıların iki saate varan bir beklemeyi göze alması gerekiyor… Ertesi günkü güzel gezi programını düşünerek bu beklemeye ve sorulara katlanıyoruz. Günün kararan ışıklarının kattığı hüzünle, şehir merkezindeki otelimize doğru hızla yol alıyoruz…

Sabahın ilk ışıklarıyla beraber bu esrarengiz coğrafyada gözlerimizi açıyoruz. Hem yakın hem de uzak olmasının verdiği gizemle çevreyi görmek için sabırsızlanıyorum. Pencereden bakınca olabildiğince görünen kumsal da denize girme isteği uyandırmıyor değil. Ülkenin en kalabalık şehri ve başkenti, Tel Aviv. Akdeniz kıyısında yer alıyor. Zaten şehirde Akdeniz havasını hemen hissetmek mümkün. 1909 yılında liman kenti Yafa’nın bitiminde kurulmuş. Zamanla büyüyünce Yafa’dan ayrılmış. İlk bakışta, daha modern ve sanayinin yoğunlaştığı bir şehir izlenimi veriyor. Yeni binalar, düzgün yollar dikkati çekiyor. Ülkenin de ekonomik merkezi. Aynı zamanda turistik bir şehir. Plaj, bar ve kafeler ülke insanının eğlence sevgisinin kanıtı. Adeta uyumayan bir Akdeniz şehri olarak anılıyor.

Ortadoğu’nun yakıcı güneşi ve nemi yüzünü gösterirken tur otobüsüyle şehri dolaşıyoruz. İnançları gereği şapkalar takan ve saçlarını ören insanlar bir hayli ilginç geliyor. Dindar Yahudilerin ilginç kıyafetleri, sakalları, pardösüleri ve fötr şapkaları var. Saçlarını tıraş edip yanlardan örgü bırakıyorlar, başlarına ise fes takıyorlar. Özellikle bu tarz giydirilen küçük çocuklar çok sevimli görünüyor… Gezimize Yafa’dan başlıyoruz. Şehrin en eski bölgesi. Eskiciler çarşısı ve Osmanlı sultanlarının yaptırdığı camiyi ve saat kulesini geziyoruz. Eski liman olan Yafa’da nüfus çoğunlukla Araplardan oluşuyor. Bir yanda eski taş Arap mimarisinin örneklerini sunan tarihi binalar, diğer yanda deniz. Daracık sokakları gezerken tarihin derinliklerine varıyorsunuz…

Şehirdeki hızlı turumuza Dizengoff Caddesi’yle devam ediyoruz. Alışveriş caddesi ama biraz eski cazibesini kaybetmiş. Biraz da bir şeyler içip ferahlamak niyetindeyiz. Biz denk gelemedik ama bu cadde de Ev Yiyecekleri Panayırı da kuruluyor. Her yerde satılan Ölü Deniz minerallerinden yapılan kozmetik ve kremlerden almadan edemiyoruz. Tel Aviv,  denize girmek için de ideal, 12 plajı var. Yemekler tanıdık, hiç zorluk çekilmiyor. Falafel, humus gibi Arap, Ortadoğu mutfağından damak tadınıza uyan şeyler mutlaka buluyorsunuz. Ama dini inançları gereği etli ve sütlü yemeklerin beraber verilmediğini, ülkede çizburger bulunmadığını bilmek gerekiyor. Deniz mahsülleri de önemli bir alternatif. Ayrıca şehrin gece hayatı meşhur. Eğlenmeyi seven halk club’lara doluşuyor. Namal, Rothshild ve Ramat Aviv diğer popüler semtleri.

KUTSAL ŞEHİR KUDÜS

Ülkedeki ikinci günümüz. Asıl merak ettiğim şehir olan Kudüs’teyiz…Ünlü Kudüs, üzerine kavgaların yapıldığı, nice kanların aktığı kutsal şehir… Kudüs karşımda duruyor, yakıcı güneşten şapkayla korunmaya çalışırken herkesin bahsettiği o derin hissi yaşıyorum. Evet gerçekten denilen doğru, bu şehirde farklı bir şey var, bir ruh, bir başkalık… Üç dinin kutsal merkezi olarak kabul edilen şehir, inanan, inanmayan herkes üzerinde ilginç bir etki bırakıyor. Filistin’le olayların yaşandığı Ramallah ise biraz ötede… O haberler, o kadar olaylar bu kadar küçük coğrafyada mı yaşanıyordu?

Osmanlıların inşa ettiği şehir surları sapasağlam ayakta.  Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı surların iç tarafı turistik ve ibadet amaçlı kullanılıyor. Burada Yahudi, Hristiyan, Müslüman ve Ermeni bölümleri var. Her bir mahalleyi tek tek geziyoruz. Bu kadar küçük ve birbirine yakın alanda farklı inançlar ve bu inançlar etrafında şekillendirilen düşmanlıklar.. İnsan gözleriyle görünce inanamıyor. Her şey televizyondan ve gazetelerden ne kadar da farklı görünüyor… Her bir inancı temsil eden sokakları geziyoruz. Surların karşısındaki Zeytin Dağı ise her üç din mensupları için de kutsal.

Müslüman mahallesindeyiz. Mescid-i Aksa Camii’yi bütün görkemiyle karşımızda. Ama girmek biraz zor oluyor. Müslüman olup olmadığımız sorgulanıyor. Nüfus kağıtlarını gösterip Türk olduğumuzu söyleyince izin veriyorlar ama bir şartla. Kara çarşafın beyaz versiyonu tarzında bir kıyafeti giymemiz gerekiyor. Üstelik buna da para ödüyoruz. Ben bir ara vazgeçer gibi oluyorum, son anda kısa da olsa girmeye karar veriyorum. Mescid-i Aksa, İslam dininin kutsal mekanlarından biri. Cami oldukça büyük ve süslemeden uzak. İhtişamlı ama bir o kadar da sade. Yanındaki Kubbet-üs Sahra ise kaya üzerine Emeviler tarafından inşa edilen İslamiyet’in diğer kutsal mekanı. Sarı kubbesi metrelerce uzaktan sizi etkilemeye yetiyor.  Dünyanın dört bir tarafından gelen Müslümanlar ibadet ediyor. Hadis ve anlatılara göre, Hazreti Muhammed, Receb ayının 27. gecesinde önce Mescid-i Haram’dan alınarak Mescid-i Aksa’ya Burak ile götürüldü. Caminin altında tüneller olduğunu öğreniyoruz ancak buna vaktimiz yok.

Yahudi tarafındayız. Girişinde hemen Ağlama Duvarı var. İleri geri sallanarak dua okuyan ve ağlayan insanlar…Çok şaşırtıcı ve etkileyici geliyor. Üstelik burada da kadın ve erkekler ayrı yerlerde, haremlik ve selamlık var. Buraya da başınızı örterek girmeniz isteniyor… Duvar eski bir tapınağın kalıntısı, Yahudilerin vaat edilmiş topraklara sahip olmasını temsil ediyor. Dilek dileme ritüeli burada da var. Biz de dileğimizi dileyip, Hristiyan tarafına doğru yola çıkıyoruz.

Hristiyan tarafına geçişimizde din mensuplarına özgü kıyafeti ve bakışıyla bir rahibeyle karşılaşıyoruz. Kilisenin kapısında girenlere yardım ediyor.  Hristiyan tarafı daha sakin ve düzenli görünüyor. Buradaki  kilisede Hazreti İsa’nın mezarının olduğuna inanılıyor. Hazreti İsa’nın yıkandığına inanılan taş ise devamlı ıslak bir görüntüye sahip.  Hazreti İsa’nın çileli yolu olarak bilinen çarmıhla yürütüldüğü Via Dolorose’yi de görme şansı buluyoruz. Kudüs’ün daracık ve gizemli sokaklarını bir bir arşınlıyoruz. Atalarımızın izi bulunan tarihi çarşılardan alışverişi de ihmal etmiyoruz. Kutsal Kudüs’e veda vakti geldiğinde ise burada küçük mesafelerde iç içe ve hoşgörüyle yaşayan inançlar çevresinde yaratılan düşmanlıklara akıl erdiremiyorum… ‘Elveda Kudüs’ derken, bütün dünya için hoşgörü ve barışı diliyorum.

 

İSRAİL

Yüzölçümü: 27.817 km²

Nüfus: 7.7 milyon

Başkent: Tel Aviv

Önemli Şehirleri: Yafa, Hayfa, Kudüs

Dil: İbranice, Arapça

Din: Musevilik, İslam

Para Birimi: Şekel

 

 

 

 

Bunlar da ilgini çekebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir